Blog Yazılarımız - Bilgi Kütüphanesi | Bor ve Bitkisel Ürünler

BESLENMEDE BOR; CANLILAR İÇİN FİZYOLOJİK ÖNEMİ VE BESİN TAKVİYESİ OLARAK KULLANIMI

BESLENMEDE BOR; CANLILAR İÇİN FİZYOLOJİK ÖNEMİ VE BESİN TAKVİYESİ OLARAK KULLANIMI

Mükerrem Şahin

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Enerji sitemleri Mühendisliği Bölümü

1.Bor

Bor (B), hem yaşamın kökeninde hem de evriminde rolü olan kimyasal bir element olarak ,bitkilerde bazı bakterilerde, mantarlar ve alglerde temel bir mikro besin maddesi olarak kabul edilir. Biyolojik rolü açıkça tanımlanmadığı için insanlar ve hayvanlar için temel bir mikro besin olarak sınıflandırılmamıştır (1).

Büyüme ve gelişme için gerekli olan bor , vücudumuzda yürüyen bir çok metobolit faaliyetler için önemli olup için çeşitli oranlarda gereksinim duyulmaktadır. duyulmaktadır  (2). Bu nedenle bor, kalsiyum metabolizmasında , kemik oluşumunda, enerji ve sindirim metabolizmasında, bağışıklık sisteminde, cilt oluşumunda,beyin fonksiyonlarında ve D vitamini bağlanmasında,  östrojen dahil steroid hormonlarının düzenlenmesinde  oldukça önemli etkileri vardır (1,4,5). Omurgalılarda borlar, yapısal özellikler ve temel fonksiyonların yürütülmesi için mutlak gereklidir (3). Bu özellikler, insanlarda özellikle romotoid artrit, osteoporoz süreçleri, kanser yakalanma  ve koroner kalp hastalığı gibi belirli rahatsızlıkları azaltmaya önemli derecede yardımcı olmaktadır.  (4,5). Ayrıca, kalsiyum, D vitamini ve magnezyum ile etkileşimleri sebebiyle farklı organlar üzerinde etkisi olan  bor; tibbi amaçlı ilaçlarda kullanıldığı gibi beslenme ile takviye edici gıda olarak da üretilmekte ve bazı ilaçların içeriğinde bulunmaktadır (6-8).

          1.1 Mikroorganizmalarda ve Bitkilerde Bor Gereksinimi

Bor, çeşitli biyolojik işlevleri yerine getiren tüm canlı organizmaların filumlarında bulunur. Çalışmalar sonucunda, bor içeren bileşiklerin bazılarının, ilaç sanayinde   antibiyotik olarak da kullanılmaktadır. Özellikle ilaç sanayi için sentezlenmiş, bortezomib, tavaborol,  benzaksoborol  gibi isimlerle piyasaya sunulan bazı ilaçların hastalıkların   tedavisinde kullanılmaya başlanması önemli bir aşamadır (12,13). Son zamanlarda, iyi korunmuş Jura kırmızı algleri Solenopora jurassica’da borolitokromlar içeren ve bu onların benzersiz renklerinden sorumlu olan özel bir bor bileşikleri grubu bulunmuştur. Borolitokromlar, fenolik kısımlara sahip karmaşık spiroboratlardır (borik asit esterleri) ve ayırt edici bir fosil organik pigmentler sınıfını temsil ederler (14). Bu gen ayrıca bazı bakteri, mantar ve ökaryotlarda da bor maruziyetinde aktive olmaktadır (15). Azot döngüsünde yer alan Azotobakter’in de bu aktivite için bora gereksinimi vardır. Mavi-yeşil alg gibi bazı türlerin  ve Frankia cinsi mikroorganizmaların da büyümeleri için mutlaka bora ihtiyaç duydukları da bilinmektedir. İlave olarak borun, Mavi-Yeşil alglerde normal hücrelerden daha büyük ve saydam görünüşlü, havanın serbest azotunu fiske edebilen özel hücreler olan  heterosistlerin  glikolipidleri ile etkileşime geçtiği ve stabilize ettiği belirtilmiştir (16).

Bor, sadece omurgalılar için değil aynı zamanda bitkilerin büyümesi ve gelişmesi için de önemlidir. Su ve toprağın bor içermesi, tarımsal üretimde önemli bir faktördür (17). Bor, bitki  hücre duvarı oluşumu ve stabilitesi, biyolojik membranların yapısal ve fonksiyonel bütünlüğünün korunması için önemli ayrıca  , şeker ve karbonhidrat metabolizması ile fenol ve oksin metabolizması, kök uzama ve nükleik asit metabolizması, nitrojen fiksasyonu bitki üremesi, polen tüpü büyümesi ve polen çimlenmesi, tozlaşma, tohum oluşumu ve hastalık direnci için gereklidir (18, 19).

Boratlar ayrıca hidroksil gruplarına sahip biyolojik bileşiklerle de bağlantı oluşturabilirler. Borun bitkilerdeki ana işlevlerinden biri, Ramanogalakturonan II (RGII) ile ester yapma kabiliyeti nedeniyle tarif edilmiştir (20). Bu bor esterin oluşturulması, gerilme mukavemeti ve hücre duvarı geçirgenliğinde (21) anahtar görevi gördüğü için hücre duvarı işlevi ve yapısı için önemli bir rol oynamaktadır (22).  Borun plazma zarının fonksiyonlarını ve yapısını muhafaza etmek için gerekli olduğuna dair kanıtlar saptanmaktadır (22). Glikolipidler ve glikoproteinler gibi hidroksillenmiş iyonlara sahip birkaç zar molekülünün, plazma zarlarında olası bir boron etkisi için iyi yarışmacılar olduğu ileri sürülmüştür (24). Ancak bu borat komplekslerinin mekanizması henüz aydınlatılamamıştır. Bu nedenle borun, plazma zarlarındaki potansiyelini yalnızca cis-diol gruplarına sahip zar moleküllerini hafifleterek değil, aynı zamanda zar işlevi ve yapısında iç içe geçmiş genlerin ekspresyonunu modüle ederek de ortaya koyabileleceği iddia edilmiştir.

Özetle bitkilerde üreme büyüme soğuğa karşı  uzun ömür sağlamada bor oldukça kritik görev yapmaktadır.Don vuran bölgelerde meyve ağaçlarına verilen bor gübreleri ile dona karşı dirençli olduğu görülmüştür.Bununla birlikte çiçek tutma oranının arttığı ve meyveye dönme miktarının yükseldiği de gözlemlenen sonuçlar arasındadır.

1.2 Borun Hayvanlarda ve İnsanlardaki Rolü

Borun, hayvan ve insan sağlığı için son derece önemli olduğu son yıllarda yapılan çalışmalarla gösterilmiştir. Çeşitli metebolit faaliyetlerde kullanılan özel reaksiyonların sentezinde v rol oynayan bor özellikle  bir hidroksil grubunu bir organik bileşiğe sokan kimyasal bir işlem olan   hidroksilasyon reaksiyonlarına katıldığı en önemli bulgulardandır. (7). Bor, otoimmun rahatsızlıklardan biri olan artrit için etkili bir tedavi yöntemlerden biridir. Özellikle borun kemikte, eklemlere ve kıkırdakta etkili bir şekilde rol aldığı ve kalsiyum bağlanmasını etkin bir şekilde artırdığı , vakaların %90-95’inde görülen kemik gelişimindeki eksikliklerin giderilmesi hususunda önemli katkılar sunmaktadır. Onkoloji hastalarının tedavisinde, bor  doğrudan destke olarak kullanılabildiği gibi  özel bir teknoloji olan B10 izotopu içeren özel bir bor bileşiğine nötron bombardımanı yapılarak uygulanan tedavi ilede kullanılabilir. Borik asitin, in vitro meme kanseri hücrelerine karşı oldukça yararlı olduğunu gösteren  çalışmalar vardır (25,26). Kanserde, yaralarında düzelmesinde, hastalığın kontrol altına alınmasında, gen ile aktarılan bozuklukların düzeltilmesinde  ve özellikle mitokondri  membranının güçlenmesi  aktivitesinin artırılmasında, antienflamatuvar ve antioksidan bir ajan olarak görev aldığı bildirilmektedir (27-28). Borun, kalp damar hastalıklarında da ortaya çıkan semptomları önemli ölçüde azalttığı saptanmıştır özellikle lipit birikimini azalttığı ve çeşitli yollarla kötü kolesterolün vücuttan atılmasını sağladığı bilidirilmektedir. Kan pıhtılaşması ve  damar sertliği olarak ifade edilen , atar damarların iç tabakalarında yağ, kolestrol ve iltihabi atıkların birleşmesi sonucunda oluşturmuş oldukları plaklar ile açığa çıkan darlık olarak açıklanan .ateroskleroz gibi rahatsızlıkların oluşma durumunu en aza indirir ve vücudu kalp krizi ve inmelere karşı koruduğu önemli ölçüde koruduğu belirlenmiştir (29). Bor içeren özel esterlerin, vucudumuzdaki kompleks yapılara ve  büyük moleküllere  bağlanma özelliklerinden dolayı bir elektron alıcısını, genellikle NAD⁺/NADP⁺’yi veya FAD veya FMN gibi bir flavin koenzimini indirgeyerek bir substratı oksitleyen oksidoredüktaz grubuna ait bir enzim olan dehidrogenez enzimi sentezinde , nitrik oksit sentezinde görev alırken , peptidaz,  pürin metabolizmasında anahtar role sahip molibden içeren bir flavoprotein olan ksantin oksidaz ve proteinlerin parçalanmasından sorumlu enzim grubu olan     proteazlar gibi enzimlerde inhibitör görevi görmektedir (30). Bor ek olarak, testosteron, östrojen, glikoz ve insülin metabolizmasını da olumlu yönde etkileyebilir. Glikoproteinler, glikolipidler ve hidroksil grubuna sahip diğer moleküller borik asit ile kompleks yaparak zarın güçlenmesine destek sağlayabilir (31,32). Ek olarak, borik asit, pestisitler tarafından baskılanan    sinaptik fissürdeki asetilkolini inaktive eden enzim olan  asetilkolinesterazın görevini de  üstlenmektedir (33) ve ayrıca vücudu karbontetraklörür ve serbest radikal oksijen  ile diğer bazı  ajanların (34) neden olduğu oksidatif strese  koruyabildiği gösterilmiştir. Gerekli bor miktarları canlı  türüne göre farklılık göstermektedir.Bu nedenle çoğu türde gerekli olan bor miktarı tam olarak belirlenememiştir. Ancak belirli bir aralıkta uygun doz olarak sağlanmaktadır.

   Bor ve Büyüme İlişkisi

Bor, hücre zarını güçlendirmesi en önemli fizyolojik etkilerin başında gelir. Bu nedenle büyüme için mutlaka gereklidir(35). Bor konsantrasyonu türden türe değişmektedir (36, 37) ve düşük bor miktarları (0,1 mg/70 kg) büyümeyi engellemektedir (38). Bor noksanlığı yavaş büyümeye yol açtığından, vücudun büyüme ve gelişmesi için doğru miktarda vücutta bulunmalıdır. Bir çalışmada; borun     devekuşu civcivlerinin büyümelerine etkisi incelemek amacıyla  sularına litre başına 160 mg  bor ilave edilmiş , civcivlerin nihai vücut ağırlıkları üzerinde olumlu bir etkisi olduğu görülmüştür. (39). Başka bir çalışmada, piliçlere su ve yeme  ve farklı gruplara  farklı dozlarda bor verilmiştir. Dişi piliçlerin vücut ağırlığı, diyet bor miktarından etkilenmediği, ancak erkek piliçlerde vücut ağırlığı önemli ölçüde artığı gözlenmiştir (40). Başka bir çalışmada cicivlere  30, 60, 90 ve 120 ppm gibi farklı dozlarda  bor vererek, 21-42 günlük  civcivlerin ağırlıklarında doğrusal büyümelere neden olduğunu gösterilmiştir. 30 ppm bor ile beslenen kuşlarda, kontrole kıyasla 140 g daha az yem tüketip daha iyi yemden yararlanma ve daha az ölüm oranı saptamışlardır (41).Özellikle mortalitenin azalması piliç endüstrisi için oldukça önemlidir. Benzer şekilde, bor eksikliği olan domuzlara  diyete bor ilave edilmesi daha iyi bir yem alımı ve büyüme hızını artırdığı  gözlenmiştir (5, 42).Benzer bir çalışmada  domuz yemine düşük miktarda borun (5-10 ppm) eklenmesinin olumlu olduğu, daha iyi ağırlık artışına sebep olduğu, yemden faydalanmanın arttığı,  vücutta fosfor ve kalsiyumun tutunmasına neden olduğunu açıklanmıştır (43). Bulgular büyüme miktarlarının bor ile ilgili olduğunu söylese bile konu üzerinde daha çok araştırma yapılmaya ihtiyaç vardır.Kümes hayvanları ile çiftlik hayvanlarında görünen bu olumlu etkiler büyüme ve kilo alımına yardımcı olmak için bor diyetinin uygulanabileceğini göstermiştir.

  Bor ve Et Kalitesi

Çeşitli araştırmalara göre et üretiminde ; nihai pH, kül içeriği ve et rengi, et kalitesinin en önemli göstergeleri olduğu saptanmıştır (44, 45). Etin pH’ı, kas dokusundaki laktik asit içeriğine bağlıdır ve kesimden sonra laktik asidin ana üreticisi glikolizdir ve kas pH’ı ile glikojen seviyeleri arasında yakın bir ilişki yaygın olarak kabul edilmiştir (46, 47).Bu nedenle etin pH değerinin yüksek olması istenilen bir özelliktir. Etin pH’ındaki değişiklik, kalitesini önemli ölçüde etkiler ve kesimden önce kas glikojen depolarındaki değişikliklerin doğrudan bir sonucudur (48). Daha yüksek pH değerine sahip etin daha yüksek su tutma kapasitesine ve daha düşük nem kaybına sahip olduğu bildirilmiştir (49). Daha yüksek bir pH değerinde, protein su ile daha güçlü bir şekilde bağlanabilir, bu da daha az serbest su ve daha koyu bir et rengi ile sonuçlanmaktadır (50). Bu arada, yüksek bir pH’da etin yumuşaklığı da artar ve lezzeti daha az çekici hale gelmektedir . Bor, oksidoredüktazların yardımıyla, spesifik metabolik yolaklarla ilişkili süreçlerin kontrolünde temel bir rol oynamaktadır (51). Özellikle yüksek pH değerine sahip bor bileşikleri ile takviye edilen et hayvanlarında et kalitesinde önemli bir artış beklenmektedir. Mekanizma ise şöyle açıklanır; Oksidoredüktazlar, enzim aktivitesini desteklemek için piridin gerektirmektedir. Bor, geçiş durumundaki analogları oluşturarak veya glikolizin önemli substratlarından biri olan NAD üzerine etki ederek glikolitik yolunu engeller, böylece kasın laktik asit içeriğini azaltır ve etin pH değerini etkiler. Borun ayrıca metabolit konsantrasyonuna etki ederek kasın pH konsantrasyonunu düzenlediği de bildirilmiştir (52). Ek destek olan bor, pH’ı kontrol etmede yardımcı olduğu için etin kalitesini iyileştirmek için uygun olduğu saptanmıştır (53, ).Kasın kül içeriği de ette bulunan mineralleri ve eser elementleri temsil ettiği için önemli bir indekstir (54). Bor, Mg, P, Mo ve Ca gibi minerallerin metabolizmasını düzenler (55). Tavukların içme sularına borun eklenmesi etteki Fe ve Zn düzeylerinde de iyileşme göstermiştir (56). Bu nedenle, bor takviyesi etteki kül içeriğini modüle eder (57). Bor, kasın mineral içeriğini etkili bir şekilde artırdığından, kül içeriği kademeli bir artış gösterdi; ancak, bu faktörü ölçmek için daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır. Bor ilavesi aynı zamanda serin proteazların aktivitesini de inhibe eder. Serin proteazlar, öncü proteinlerin aktivasyonu yoluyla çeşitli fizyolojik süreçlerde yer alan en bol proteolitik enzim gruplarından birini içerir (58). Bir çalışmada, devekuşu etinin fiziksel ve kimyasal özelliklerini değerlendirmek için devekuşlarının içme sularına çeşitli miktarlarda bor verilmiştir (59). Etin fiziksel özellikleri (pH, damlama kaybı, pişirme kaybı) bor uygulamasını takiben önemli sonuçlar göstermiştir. Veriler, pişirme kaybı ve damlama kaybının azaldığını, bor takviyesi ile et rengi sonucunun önemsiz olduğunu ortaya koydu. Etin kimyasal özelliklerinin sonuçları (nem, yağ, protein, kül ve kolesterol düzeyleri), bor ile muamele edilmiş gruplarda, bor ile muamele edilmemiş grupla karşılaştırıldığında önemliydi. Ayrıca, devekuşu civcivlerinde etin hem fiziksel hem de kimyasal özelliklerinde 160 mg/L’ye kadar olan bor miktarları önerilmektedir (60). Bu arada, fareler üzerinde yapılan önceki çalışma, 8 mg/kg bor takviyesinin trigliserit (TG) ve kolesterol düzeylerinde azalmaya neden olduğunu göstermiştir (61). Ayrıca bor, oksidatif stresi azaltarak  olumlu etkiler göstermiştir (62). Ayrıca, bor uygulaması kandaki TG, kolesterol ve esterleşmemiş yağ asitlerinin seviyelerini düşürmüştür (7), böylece kas profilini modüle eder. Şimdiye kadar, çalışmalar ağırlıklı olarak serumda gerçekleştirilmiştir. Bor uygulamasından sonra kasta lipit profilindeki değişikliklere ilişkin verilere ihtiyaç vardır, bu nedenle lipit profili üzerindeki etkiyi aydınlatmak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.

 Bor ve Kemik Gelişimi

 Kemik, organik ve inorganik bölümlerden oluşan, özelleşmiş bir bağ dokusudur ve ana işlevi vücudun yükünü taşımaktır. Kemik dokusunda bulunan üç tür temel hücre vardır; Osteoblastlar, osteoklastlar ve osteositler. Bunlar kemik yapımı,  olgun kemik hücresi olgunlaşması. Ve  kemik yıkımında etkilidir. Bor bu mekanizmda kalsıyum ve D vitaminine katalizör görevi görmekte ve her aşamasında   yer almaktadır (63) .Borun kemik gelişiminde önemli rol aldığı bir çok açılmaya konu olmuştur (64).  Bor ayrıca kemik oluşumu ve mineralizasyonunda da rol oynamaktadır (65). Borun kemiklerdeki çeşitli metabolik aktiviteleri etkilediği iyi bilinmektedir. Hepsi kemik metabolizmasında önemli rol oynayan magnezyum, D vitamini ve kalsiyum ile etkileşimi ile ilgidir.  (1). Ca ve Mg homeostazı ile olan bu sinerjistik ilişki, kemik gücünü artırmadaki rolüne yardımcı olur (9). Yaşın ilerlemesiyle birlikte, gözenekli kemik ile kemiklerde zayıflama meydana gelebilir ve bor, kalsiyum ve magnezyum bağlanma  seviyesinin etkili bir  artırarak bu bozulmanın üstesinden gelmeye yardımcı olur (66, 67, 9). Borun kalsiyum akışı yoluyla sağlıklı kemikte kemik yapımı  hücre aktivitesini hızlandırdığı saptanmıştır (68). Yeni sentezlenen bir bileşik olan kalsiyum fruktoborat,  C-reaktif protein serum seviyelerini önemli ölçüde azaltmasıyla birlikte  kemik mineral yoğunluğu kaybıyla ilişkili enflamasyona pozitif etki ederek ederek kemik sağlığı ve gücünün koruyabileceğini göstermiştir (69). Borun ayrıca   hücrelerin uygun koşullar altında hızlı bir şekilde hücre döngüsünü tamamlayarak çoğalması durumu olarak bilinen  proliferasyona, hücre sağkalımı ve osteoblast proteinlerinin  mRNA ekspresyona ve mineralizasyonu açısından kemiğin metabolizmasına yardımcı olduğu bildirilmiştir (70).

Kemikte bulunan bor yoğunluğu, kemik metabolizması, mineralizasyonu ve rejenerasyonu için tüketilen element miktarına bağlıdır (71). Hayvanlarda düşük seviyede bor seviyeleri büyümenin bozulmasına ve anormal kemik gelişimine yol açmaktadır (1). Trabeküler kemik, bir arı peteği yapısında olan ve yüzey alanı daha geniş bir kemik türüdür. Trabeküler kemik omurgalarda ve uzun kemiklerin uç kısımlarında yer alır ve osteoporoza bağlı kırıklara en hassas bölgeler de buralarıdır.  Yetersiz miktarda bor verilen sıçanlarda trabeküler kemiklerde incelme ve hassaslaşma ve yoğunlukta azalma görülmüştür. Ayrıca, bor eksikliği memelilerin vücudunda bulunan en uzun ve güçlü kemik olan uyluk kemiğinin (femur) de  dayanıklılığının azalmasına neden olmuştur (72 , 73). Bazı araştırmacılar, uygun doz alındığında borun kemik gelişimine olumlu  etkisini bildirmişlerdir. Düşük bir bor kaynağı, osteoblastların farklılaşmasını ve çoğalmasını hızlandırmaktadır (74). Ayrıca histopatolojik ve mikrobiyolojik değerlendirme, borik asidin lokal veya sistematik uygulamasının kemik bozukluklarını tedavi etmede etkili olduğunu göstermiştir (75). Deneysel bir çalışma, uygun dozda alınan borun femurun içeriğini iyileştirmede yardımcı olduğunu göstermiştir (71). Cheng ve ark. bu dozların kaval kemiği üzerindeki etkilerini araştırmak için devekuşu civcivlerinin içme sularına 0, 100, 200 ve 400 mg/L bor takviyeleri katarak bir deney yapmışlardır. Kemik mineral yoğunluğu, kaval kemiği uzunluğu, kemik kül içeriği, ağırlık, çevre ve kortikal kemiğin kalınlığı gibi önemli bazı parametreleri incelenmiştir. Yapılan incelemeler çoğu parametrelerin değişiklik gösterdiğini ve önemli pozitif değişmeler olduğunu ve 200 mg/L’ dozun kemik gücünü artırmak için etkili bir doz olduğu gösterildi (76). Uygun bor takviyesi, kemik için gerekli olan leptinin sentezini olumlu  etkilediği için kemik gücünde önemli bir iyileşmeye neden olmuştur (77, 79)..

 Bor ve Karaciğer Fonksiyonları

Karaciğer vücut için önemli olup en büyük iç organlardan biridir ve yaklaşık beden kütlesinin %2,1’si  oluşturmaktadır.  Yediklerinizi vücudunuzun kullanabileceği besin maddelerine çeviren. (Örneğin nişastayı şekere çevirir, yağların hazmı için safra üretir.) kan pıhtılaştırıcı faktörleri, enzimleri ve diğer proteinleri üreten karaciğer aynı zamanda  demir, vitamin ve yağlar, şekerler gibi enerji kaynaklarını da depolar.  Bu nedenle karaciğerin toksik maddelere maruz kalma riski her zaman daha yüksektir (80). Karaciğerin gelişmesi ve sağlıklı büyümesi , dış ortamdan kaynaklanan    gibi toksik bileşenlerin detoksifikasyonu gibi işlevlerini yerine getirme yeteneğini de kazanır (81,82).

Borun karaciğer gelişimi ve korunmasında çok önemli  etkiler gösterdiği bildirilmiştir.Bunlar;Oral uygulama yoluyla bor ile tedavi edilen hayvanlarda  lipoprotein (VLDL) ve serum TG seviyelerinde önemli azalmalar bildirilmiştir (83).  Düşük yoğunluklu lipoproteinler (İngilizce Low Density Lipoproteins, LDL) – karaciğerden diğer dokulara kolesterol taşırlar. Bazen “kötü kolesterol” diye de adlandırılırlar. Yüksek yoğunluklu lipoproteinler (İngilizce High Density Lipoproteins, HDL) -diğer dokulardan kolesterol toplayıp karaciğere geri getirirler.Bu mekanizmalarda bor çok etkin rol oynar. Özellikle kötü kolestrolün azalmasında etkis olduğu klinik çalışmalarda saptanmıştır. Başka bir çalışmada 12 gebe sığıra 28 gün boyunca 30 g/gün bor borik asit formunda oral  olarak verilmiştir. Çalışmada hormonların ve serum metabolitlerinin etkileri değerlendirilmiş ve borun karaciğer için gerekli olan serum metabolitlerinin modülasyonunda olumlu etkileri olduğu  ve karaciğer fonksiyonlarını iyileştirebildiği ortaya konulmuştur (84). Mekanizmaları tam olarak belirlemek oldukça güç olsada, borun oksidatif stresin etkilerini azalttığı ,böylece  karaciğer fonksiyonlarını normale döndürdüğü,  karaciğeri olumsuz etkilere karşı koruduğunu ortaya  çıkmaktadır.(85). Bir diğer çalışmada ise Yeni Zelanda’da beyaz tavşanların üzerinde borun karaciğere etkisi incelenmiştir. Tavşanlara 96 saat boyunca oral yoldan   10, 30 ve 50 mg/kg canlı ağırlıkta    bor verildi. Sonucunda ise borun oksidatif stresi azaltarak yağlı karaciğer ve iç organ yağı üzerinde olumlu etkiler gösterdiğini ileri sürmüştür. Borun  canlı hücrelerin besinleri yükseltgeyerek enerji elde etmesini sağlayan ve bütün yaşam biçimlerinde önemli bir yer tutan kimyasal bir  süreç olan  krebs döngüsününde , ve  kaslarda glikolizis sonucu biçimlenen aminoasitlerin yıkımının amino gruplarını, glutamat üzerinden, alfa keto asidine dönüşecek şekilde transfer etmeleri  reaksiyonuyla alanine dönüşmesi, alaninin kan yoluyla karaciğere giderek yıkılarak tekrar pirüvata dönüşmesi, pirüvatın glikoneogenesizle glikoza dönüşerek kan yoluyla kaslara geri dönmesi biçimindeki döngüde yer aldığı  ve metiyonin metabolizmasını etkilediği, böylece oksidatif stresi azalttığı ve karaciğerin lipid profilini olumlu yönde etkilediği ise bir çok makaleye konu olmuştur (86). Yapılan bir çalışmada 4 g/gün bor uygulamasının, köpeklerin plazmasında nispeten düşük lipid seviyelerinin korunmasında etkili olduğunu göstermiştir. Borun oral uygulamasından bir hafta sonra, borla tedavi edilen köpeklerde borla tedavi edilmeyen gruba kıyasla daha düşük insülin, glikoz ve apolipoprotein B-100 seviyeleri tespit edilmiştir (87). Bu sonuçlar doğrultusunda borun karaciğer üzerindeki lipit düzeylerini etkili bir şekilde azalttığı söyleyebiliriz. Bor,  glikojenin depolanması ve metabolizması dahil olmak üzere diğer karaciğer fonksiyonlarını da etkileyebilir.Borun karaciğer fonksiyonlarına etkisi konusunda yapılacak daha fazla araştırmaya ihtiyaç vardır.Ancak karaciğere iyi geldiğini kimse yadsıyamaz.

 Bor ve Beyin Aktivitesi

Bor yetersizliği beyinde bulunan mineral bileşenlerin oluşumunda önemli rol aldığı yapılan bazı araştırmalar ile ortaya konulmuştur. Bu nedenle borun; beyin aktivasyonunda önemli bir rolü olduğu kabul edilmektedir (88). Bor yetersizliği; beynin elektriksel aktivitesin azaltır ve kısa süreli hafıza kayıpları, dikkat eksikliği ve algı problemleri gibi sorunlar ortaya çıkabilir. Yeterli miktarda bor alımı ile motor aktivitenin hızlanması ve aktivitesinin artması sağlanabilmektedir. İnsanlarda ve hayvanlarda beyin aktivitesin düşmesi ile  beynin elektriksel aktivitesinde  düşüşün meydana gelmesi ile bor eksikliği arasında bir ilişki olduğu bilimsel olarak gösterilmiştir (89). Bu sonuçlar, borun sinir sisteminde iletim hatlarında  etkili olduğunu düşündürmektedir (90). Bir çalışmada kontrollü beslenme koşulları altında,günde 3 mg bor takviyesi  sağlayan diyet verilmiştir. Yaklaşık 60 gün süren bu diyet sonrasında düşük frekanslarda daha az aktiviteye ve daha yüksek frekanslarda daha yüksek aktiviteye doğru bir eğilim  olduğu görülmüştür (91). Gerekli miktarda bor sağlanarak, yaşlı erkek ve kadınlarda gelişmiş psikomotor becerilere, daha az uyuşukluğa, kısa süreli hafıza gelişimine, zihinsel açıklığı desteklemektedir. Sıçanlarda da benzer etkiler gözlenmiştir. Artan düşük frekanslı aktivite, azaltılmış davranışsal aktivasyon durumlarının tipik bir örneğidir ve psikomotor görevlerde düşük performansla ilişkilendirilmiştir. Azalmış yüksek frekans etkinliği, bozulmuş bellek performansıyla ilişkilendirilmiştir. Yoksunluktan sonra bor ile takviye edilen denekler, motor hız ve el becerisi gibi gelişmiş psikomotor beceriler ve dikkat ve kısa süreli hafıza gibi bilişsel süreçler sergilemişlerdir (92). Bor eksikliği aynı zamanda serebellum P miktarında azalma gösterdi, bu da bor eksikliğine yanıt olarak beyin aktivitesinin modülasyonunu gösterir (93). Borun beyin fonksiyonu ve beyin davranışı üzerindeki etkilerinin, sinir uyarılarının iletimini etkileyen zar değişikliklerinden kaynaklandığı varsayılmıştır (94).Borun ayrıca  beyinde muhtemel biriken aluminyum toksidesi ile flor toksidesine karşı da tekili olduğu bilinmektedir.Vucudunda Alüminyum ve Flor fazlalığı bulunan bireylere borlu diyet uygulandığında  idrarlarında BAlF4 bileşiğine raslanmıştır.Bu birkez daha Bor alan bireylerin beyinlerinde birikme ihtimali buluna toksitelerin temizlenebileceğini bize göstermiştir. Demas ve Alzheimer gibi hastalıklarla savaşta borun ne kadar etkili olabileceğini bir kez daha göstermiştir.

 Bor ve Hormonal Etkileri

Birçok çalışma  D vitamini, östrojen, tiroid hormonu, insülin ve progesteronda dahil olmak üzere hormonların düzeyini bor alımının  etkilediğini ortaya koymaktadır.Yapılan bor ile ilişkili bir çalışmada düşük magnezyum seviyelerine sahip tiroid hastalarında veya hipertiroidizm bulunan bireylerde borun hızlı kalp atışlarını ve kas kramplarını önleyebileceğini belirtmişlerdir (95).Ayrıca  Bor; steroid hormonlarının ve  Östrojen, Testosteron. Oksitoksin Prolaktin gibi  hormonların metabolizmasını da etkilemektedir. Erkeklerde düşük testosteron seviyelerini onarmakta ve menopozdaki kadınlarda östrojen seviyelerini yükselmesine yardımcı olmaktadır. (96). Yapılan çalışmaya göre profesyonel olmayan vücut geliştirmecilerin 2 ay boyunca uyguladığı ağır vücut egzersizlerinin testosteron seviyesini bozabileceğini, ancak bor takviyesi ile bu hormonun seviyesinin düzenlediğini gösterilmiştir (97). Menopoz dönemindeki etkilerine yönelik  bir çok  çalışma yapılmıştır. Çalışmada  bor seviyesi düşük olan kadınlarda ile gece terlemeleri ve sıcak basması gibi belirtileri artırabildiği saptanmıştır (96,98). Gıdalardan yeterli miktarda bor alımı, kemirgenlerde D vitamini eksikliğinin olumsuz etkilerini azaltmıştır (99). Bakken ve Hunt, civcivlerde bor eksikliğini kemik iliği filizlerinin bozulmasını arttırdığını, proksimal tibia epifiz plakasının kemik iliği filizlerinde osteoklast sayısını arttırdığını ve marjinal D vitamini ile indüklenen kıkırdak kalsifikasyonunun başlatılmasını geciktirdiğini keşfetmiştir (100). Bor eksikliği olan civcivlerden alınan örneklerde insülin seviyeleri kontrol edilmiş  salınan pankreatik insülin düzeyinin, borca zengin beslenmiş  civcivlerden yaklaşık %75 daha fazla olduğu bildirilmiştir (101). Bu nedenler borun östrojen,testesteron progesteron dahil olmak üzere bir çok hormon üzerinde etkili olduğu ve bu eksikliği sonucunda hormonal dengesizlikler oluşabileceğini;bu dengesizlikler ise vücut sistemimizin bir çok parçasını doğrudan ya da dolaylı olarak etkileyebileceğini söylenebilmektedir (102).

Bor ve Embriyonik Gelişim

 Annenin aldığıeser mineraller içeren  besin maddeleri fetüsün gelişmesinde katkısı vardır. Mineralce zengin olan besinlerin yetersiz alımı, iletim bozuklukları, fetal displazi ve diğer anormalliklerle sonuçlanan fetal mineral eksikliğine neden olabilmektedir. Ayrıca, gebelik veya gebelik sırasında annenin yetersiz besin alımı ile yeni doğanların vücut gelişimleri daha yavaş olabilmekte ve erken yaşamda mineral yetersizliğine eğilimleri artabilmektedir. Nielsen’in “stres etkeni modeli” yaygın olarak kullanılan borun insan üzerindeki etkilerini ölçen bir öneridir. Bu modelde, potasyum, bakır, kalsiyum, magnezyum veya D vitamini gibi diyette bulunan bir ya da birden fazla besin maddesini eksilterek, bor reaksiyonlarını gözlemleme şansını artırmak için diyet stresi olarak kullanmışlardır. Sonuç olarak bu koşullar altında bor, hemoglobin, kan şekeri, trombosit ve hormonal seviyeler dahil olmak üzere çok sayıda beslenme göstergesinin biyokimyasını olumlu yönde değiştirildiği gösterilmiştir (103).Bor varlığında embriyo gelişiminin daha  sağlıklı olabileceği bildirilmiştir.

Bor besin maddesinin embriyonik gelişimdeki rolüne ilişkin veriler yeterli değildir ve şimdiye kadar sadece birkaç türde tanımlanmıştır. Bunlar arasında düşük bor miktarı sıçanların ve kurbağaların embriyonik gelişimini olumsuz etkilediği sonucuna varılmıştır (104, 105,106)Fakat, Bor ile fetal gelişimin altında yatan mekanizma çalışılmamıştır.Bakir olan bu alanda daha fazla bilimsel çalışmaya ihtiyaç vardır.

 Bor ve Oksidatif Strese Etkisi

Oksidatif stres; reaktif oksijen türlerinin oluşumu  ile biyolojik sistemin reaktif ara maddeleri kolayca detoksifiye etme veya ortaya çıkan hasarı onarma yeteneği arasındaki dengesizliğin bir ölçüsüdür. Özellikle organofosfat bileşiklerinin organizmalarda oksidatif strese ve antioksidan durumunda azalmalara neden olduğu bilinmektedir. Bu tür maddeler  genellikle gıda tedariğinde bir böcek öldürücü olarak kullanılır ve tarımsal faaliyetler ile meyve sebzelerde kalıntı olarak kalabili., bu nedenle hem insanlar hem de hayvanlar rutin olarak bu duruma maruz kalmaktadırlar (107). Antioksidanlar, serbest radikal adı verilen kararsız moleküller nedeniyle oluşabilecek hücresel hasarın engellenmesinde veya yavaşlatılmasında katkı sağlayan maddelerdir Antioksidan moleküller, aktif oksijen oluşumunu engelleyerek ya da oluşan aktif oksijenleri tutarak, oksidasyonun neden olduğu zararları hücresel bazda engellemekte ve dejeneratif hastalıkların oluşumunu durdurmaktadır (108).Bor bilinen en iyi anti oksidantlardandır. Bor uygulaması, organo fosfatların neden olduğu oksidatif stresi azaltır ve enzim aktivitesinin tersine çevirir.  Borun ayrıca farelerde, antioksidan savunma mekanizmasını iyileştirdiğine dayalı çalışmalar vardır. (109).Fareler  üzerinde yapılan başka bir çalışmada; borun, bazı enzim sistemlerini güçsüzleştirdiğini ve bunun sonucunda antioksidan savunma mekanizmasını ve diğer biyokimyasal metabolik faaliyetlere etki edebileceğini  gösterilmiştir (110,111). Son zamanlarda yapılan bir çalışmada ise kronik alkol tüketimine maruz kalan bor takviyeli deneklerde düşük düzeyde oksidatif stres ortaya çıkmıştır.Bor uygulamasının oksidanları nötralize eden glutatyon rezervlerini artırarak oksidatif stresi azalttığı düşünülmektedir (112).

 Bor ve Yara İyileştirici Özelliği

Borun, %3 yada %5lik borik asit çözeltisinin derin yaraları iyileştirdiği bildirildiğinden genelde yara iyileştirici olarak bilinir. Borun yara iyileşmesindeki etki şekli tam olarak belli değildir, ancak bazı denemeler onun protein, kollajen ve proteoglikan sentezinde yer aldığını sonucuna varmışlardır (113, 114). Borun protein, kollajen ve proteoglikan salınımını artırmasını ve yara iyileşmesinde önemli rol oynayan hücre dışı matriks üretimini düzenlediği incelemişlerdir (113).  Bir çalışma, bor kullanarak kontrole kıyasla daha hızlı yara iyileşmesini doğrulamıştır (115). Radyolojik, klinik ve histolojik araştırmalar ayrıca lokal borik asit uygulamasının kırık iyileşme sürecini uyarabileceğini göstermektedir. Bor, kemik gücünü artırır ve kemik yapısındaki mineral bileşimini desteklemektedir (116). Yapılan bir çalışmada, yüksek miktarlarda bor ile beslenen farelerde, femoral kırılma gücünün ve kaval kemiğinin sıkıştırma gücünün arttığı gözlenmiştir (117). Tüm bunların ışığında borun yara iyileşmesindeki etki mekanizmasının daha iyi aydınlatılabilmesi için ek çalışmalara ihtiyaç duyulmakta ve borun yara tedavisindeki rolünün araştırılması için kontrollü çalışmaların yapılması gerekmektedir.

 Borun Bağışıklık Sistemine Etkisi

. Fareler ile yapılan bir çalışmada; yetersiz bor alımı ile farelerin bağışıklık sistemlerinin bakteriyel antijenlere karşı oluşturdukları yanıtın baskılandığı ortaya konulmuştur (118). Deney hayvanların bağışıklık sisteminin bor aldıktan sonra arttığı ortaya  çıkmıştır (119). Timüs ve dalak, omurgalılarda önemli bağışıklık organlarıdır. Timus, hücresel bağışıklığa aracılık eder ve T lenfositlerin olgunlaşmasını destekler. Dalak, antikorlar üretir ve bağışıklık tepkisinde aktif olarak yer alır ve bağışıklık sistemi ile ilişkili enzimatik aktiviteyi düzenler (120).  Çeşitli araştırma laboratuvarları, borun enfeksiyon veya yaralanmaya verilen yanıtı da etkilediğini beyan etmiştir ve Borun anti-enflamatuvar veya bağışıklık tepkisi, çeşitli mekanizmalara gösterilmiştir. Borun; romatoid artrit ile ilişkisi olduğunu ve T-hücrelerinin aktivitesini düşürüp ve serumda antikor yoğunluğunu düzenleyerek, buna bağlı oluşan romatoid artritin yan etkilerini azalttığı gözlenmiştir. Artriti harekete geçirmek için yapılan bir deneyde sıçanlar  bir antijen olan (Mycobacterium butyricum) ile aşılandığında, beslenmeye bor katkısı 2,0 mg/kg  olan sıçanlarda, beslenmeye bor katkısı 0,1 mg/kg  olan sıçanlara göre daha az pençe şişmesi gözlenmiştir (121). Bor  verilen artritli  bireylerin ,   hareket ölçümlerinde, daha az ağrı kesici kullandıkları , daha az analjezik oldukları ve eklem şişmelerinin daha az olduğu bildirilmiştir (122). Sağlıklı genç erkeklere yapılan bir çalışmada 12 hafta boyunca günde 6 g çoklu doymamış yağ asidi n-3 (PUFA-3) takviyesi verilen bireylerde, esas olarak granülosit sayısının azalması nedeniyle beyaz kan hücrelerinin sayısının azaldığı , azalan granülosit sayısı, beyaz kan hücrelerinde lenfosit yüzdesinin artmasında etkin rol oynamıştır (123).

 Bor ve Kanser Tedavisi

Borun son zamanlarda gösterilen en yararlı etkilerinden biri de kanser türleri için riski azaltmada gösterdiği başarıdır. Özellikle; beyin tümörü, akciğer, meme ve prostat kanserine ait risklerin daha da azaltılabildiği görülmektedir (124). Bu etki ilk kez, diyet boru ve prostat kanseri arasında ters ilişki bulan bir çalışma ile değerlendirilmiştir (125). Bor ve Kanser Tedavisi Deneysel ve epidemiyolojik çalışmalar, borik asidin insan prostat kanseri hücreleri üzerinde olumlu bir etkiye sahip olduğunu göstermiştir (126). Ek olarak bor, prostat kanserinin büyümesi için gerekli olan, tümördeki insülin büyüme faktörü-1’i önemli ölçüde azaltmıştır (127). Borik asit tedavisi, tümör hücresi göçünü bozan GRP78’i ve metastaz ve büyümeyi inhibe ederek prostat kanseri çizgilerini en aza indiren Calreticulin’i güçlendirmiştir ve Calreticulin, p53 tümör baskılayıcı için de gereklidir (128). Son zamanlarda yapılan çalışmalar göstermişti ki, beslenmesine bor ilave eden erkeklerin prostat kanserinden korunduğu ve bu hastalıktan ölüm oranlarının azalmaktadır (129). Bağışıklık sistemi zarar görmüş farelerin diyetine borik asit eklendiğinde, farelere nakledilen insan prostat kanseri tümörü düşüş eğilimi göstermiştir (127). “Türkiye Sağlık Bakanlığı verilerine göre akciğer kanseri erkeklerde ilk sırada, kadınlarda 5. sırada yer almaktadır.” (130). Yapılan bir çalışmada bir grup kadın Bor ve hormon replasman tedavisi (HRT) görmüştür ve sadece bor alan kadınlar incelendiğinde; bor miktarı arttıkça akciğer kanser riskinin azaldığı sonucuna varılmıştır (131). Glioblastom, erişkinlerde santral sinir sisteminin en belirgin tümörüdür.Tüm primer beyin tümörlerinin %22,6-27’sini oluşturmaktadır (132). Glioblastomların tedavisinde bor bileşiklerinin kullanılmasıyla birlikte Bor Nötron Yakalama Tedavisi (Boron Neutron Capture Therapy (BNCT)) ile bor bileşiklerinin sentezine odaklanılmıştır (133). Son olarak yaygın olarak bilinen meme kanseri üzerinde çalışmalar yapılmıştır. Aysan ve arkadaşlarının yaptığı çalışmada, meme kanseri hastalarına uygulanan bor tedavisi sonrası, borun radyasyona bağlı cilt reaksiyonlarını azalttığı gözlenmiştir. Bu etkinin ise borun antioksidan ve yara iyileştirici özelliğinden kaynaklanabileceği düşünülmüştür (134).

Borun kanser tedavisinde tedavi süreçlerine pozitif etkisi hakkında olumlu kanaat oluşmuştur.Oksitatif stresin azaltılması bile bu tedavi yaklaşımı için önemlidir.Bununla birlikte hangi oranlarda verilmesi gerektiği tümör ebatına göre oran belirlenip belirlenemeyeceği ,kanser türüne göre nasıl farklılıklar olacağı hususlarında daha çok bilimsel çalışmalara ihtiyaç vardır.

2. BESİN TAKVİYELERİ VE BOR

2.1 Beslenme ile bor alımı

Beslenme ile bor alımı oldukça düşük oranlarda gerçekleşmektedir.Ancak gıdalardaki bor miktarı bölgelere göre değişiklik arz edebilir.Burada yer altı suları ve topraktaki bor miktarı önemli bir faktördür.Türkiye özelinde  borca zengin olan Balıkesir, Bigadiç, Kütahya , Emet , Kırka gibi bölgelerde yetişen elmalardaki bor miktarı ile iç Anadolu bölgesi  Ankara, Amasya ,Tokat, Çorum gibi yörelerde yetişen elmalardaki bor oranların aynı olması beklenemez.Ancak bu konuda yeterli bir kanıt yoktur.Ortalama olarak Tablo1 deki veriler baz alınabilir. Buna göre önerilen günlük 20 mg bor alabilmek için çok yoğun bir meyve sebze tüketimi gerekir. Örneğin 8 kilo badem  yada 9 kilo elma yada 9.5 kilo muz ,25 kilo fasulye yenilmesi gerekir.Bu beslenme açısından uygun olmadığı gibi pratikte de mümkün değildir.Borun yalnızca beslenme ile alınması için yoğun bir diyete ihtiyaç vardır.Bu nedenle dışarıdan ek takviye olarak alınması ihtiyacı özellikle son yıllarda daha belirgin hale gelmişt

Tablo 1 Bazı yenilebilir ürünlerde bor miktarı

Kaynak                Bor içeriği mg/100 g      KaynakBor içeriği mg/100 g          
Badem2.82Üzüm2.72
Elma2.73Fındık2.77
Kayısı2.11Bal0.72
Avokado1.66Mercimek0.74
Muz2.06Süt0.23
Fasulye1.56Soğan0.20
Ekmek0.48Portakal0.25
Brokoli2.19Şeftali0.52
Havuç1.39Yer fıstığı1.92
Kaju1.15Antep fıstığı1.80
Domates sosu1.39Armut0.32
Kereviz2.47Patates0.18
Peynir0.19Kuru erik1.18
Kiraz1.47Kuru üzüm4.51
Nohut0.71Soya2.80
Hurma1.08Domates2.72
Yumurta0.37Ceviz1.63
Un0.28Buğday2.41

2.2 Borun Gıda ve İlaç Sektöründeki Uygulamaları

Bor bileşikleri ticari olarak kullanılmaktadır ve bunların tamamına yakını bor-oksijen bileşikleri içerisinde yer almaktadır Borlu esterin sentezi ve ticari uygulamaları  borun biyolojik etkileşimini artırmış ve ticarileştirilmesinin önünü açmıştır.. Kapsüller, efervesan tozlar, çiğnenebilir tabletler ve farklı sıvılarda gıda takviyesi olarak yaygın olarak kullanılan boratlar ,boraks ve borik asittir. Bu ürünlerin formülasyonları farklı ürünlerde değişiklik göstermektedir. Ayrıca boratların 4 g/kg dozunda farklı gıda ürünlerinde koruyucu olarak da kullanılabildiğine bilinmektedir. (135). Piyasada en çok bulunan ürünler bor aspartat, bor askorbat, bor şelatları, bor sitrat, sodyum borat ve kalsiyum fruktoborattır gibi bileşiklerdir. Tüm boratlar arasında en çok araştırma yapılamış olan fruktoboratır. Kalsiyum fruktoborat temel olarak bir şeker borat esteridir  (135) ve borik asit ve diğer boratların esterleştirilmesiyle farklı şekerlerden üretilebilir.Reaksiyonda elektrolizde kullanılan bir tekniktir (136). Bu tur esterler  bitkisel  kökenlidir, canlıların hücreleri tarafından kolayca emilir ve çoğunlukla sebze ve meyvelerde bulunur (137, 138). Bor esterlerinin  en büyük avantajı, diğer boratlara göre daha az toksisite seviyesidir Bu nedenle kalsiyum fruktoborat ticari olarak osteoartrit ve osteoporozun tedavisinde destek olarak kullanılması önerilmiştir (139). Bu nedenle, kalsiyum fruktoborat diyet takviyeleri yaşam kalitesini de artırabildiği söylenebilir.  (137-139)..

Ayrıca borik asit içeren kapsül ve spresyler vajinal enfeksiyonlarda kullanılır. Tetraboratların dalga ayarı ve banyo ürünlerinde sırasıyla %8 ve %18 konsantrasyonda kullanıldığı bildirilmektedir. Ayrıca borik asit ve tetraboratlar ağız hijyeni olarak önerilmekte  ve düşük konsantrasyonda farklı ürünlerle karıştırılarak  kullanılmaktadır. Ayrıca bazı boratlar daha yüksek konsantrasyonlarda  temizlik ürünlerinde de kullanılmaktadır (135). Borik asit ve disodyum oktaborat tetrahidrat, seçilen bazı  bakteri suşları üzerinde antibakteriyel etkiler ve antibiyofilm kapasiteleri göstermiştir.Ancak anti viral olarak etkiye sahip bor bileşiğinin fenil borat olduğu belirtilmiştir. Borun bu etkisi, tıpta ve endüstride farklı fonksiyonel mikroorganizma testlerinin kullanımına yönelik yeni yöntemler bulmak için dikkate değerdir . (137).

Borun biyolojik sistemlerdeki önemli rolüne dair farkındalık son yıllarda ortaya çıkmıştır. Birçok ülke gıda ürünlerinde borat kullanımına izin vermiştir . Bor, karides, karides, erişte, pirinç ve nişastalı jöle gibi bazı gıdalarda esnekliği ve gevrekliği arttırmak için yaygın olarak tekstüre edici bir madde olarak kullanılır.  Boratların kullanımı, lisanslı ilaçlarda değil, mineral ve multivitamin takviyesi olarak İngiltere ve Avrupa ülkelerinde de yaygındır. Boratların ticari ölçekteki tek sınırlaması, güvenli miktarda olması gereken konsantrasyondur. 2004 yılında Avrupa Gıda Güvenliği Otoritesi, bor tüketimi için tolere edilebilir üst seviyeyi (UL) yaş gruplarına göre 3 ila 10 mg/gün olarak belirlemiştir . DSÖ, 70 kg ağırlığındaki yetişkinler için bor için UL’yi 28 mg olarak önermiştir . ABD Tıp Enstitüsü Gıda ve Beslenme Kurulu UL’yi 20 mg/gün olarak belirledi. Bu nedenle, boratlar (özellikle sodyum borat ve borik asit), yukarıda belirtilen UL aşılmadığı takdirde, belirli beslenme amaçları için gıda maddelerinde ve diyetlerde takviye için uygundur(138) .Ancak kullanılacak bu bileşiklerin gıda saflığında olmasına dikkat edilmelidir.

3. SONUÇ

 Burada bahsi geçen alanlarda borun etkinliği bir kez daha göz önüne serilmiştir. Son bulgular,  borun yeteri kadar alımının sağlık açısında nedenli önemli olduğunu göstermiştir. Borun  fziyolojik etkileri çok yönlüdür ve üzerinde daha fazla araştırma yapmayı gerektirir. Etkili bir dozda alındığında karaciğer fonksiyonlarından beyin aktivitesine hormon regülasyondan prostat büyümesine kadar bir çok alanda etkili olduğu artık daha güçlü bir veridir. Oksitatif stresin azaltılması ve kansere karşı koruyucu mekanizmaların harekete geçirilmesinde oldukça büyük etkisi vardır. Hayvanlarda ve insanlarda uygun dozda bor alımı  bağışıklık sisteminin güçlenmesi, antioksidan etkilerin artması, büyüme ve embriyonik gelişimde belirgin iyileşme meydana gelmesi  ile sonuçlanmıştır. Bor ayrıca beyin fonksiyonu, karaciğer gelişimi, osteoporoz, kanser tedavisi ve yara iyileşmesindeki gelişmeleri kolaylaştırır. Tersine, yüksek doz ( günlük  1 g )bor ters etkiler gösterdi; bu nedenle borun ticari ölçekte kullanımı konusunda dozlara mutlaka dikkat edilmelidir.. Son on yılda bor üzerine çok sayıda deneme yapılmış olmasına rağmen, etki mekanizmasını aydınlatmak için ek verilere ihtiyaç vardır. Ancak Bor bakımında zengin kaynaklara sahip ülkemizde tibbi bor uygulamaları sayıları artırılmalı ,ve daha çok bilimsel çalışma yapılmalıdır.

KAYNAKÇA

  1. Biţă, A., Scorei, I. R., Bălşeanu, T. A., Ciocîlteu, M. V., Bejenaru, C., Radu, A., Bejenaru, L. E., et al. (2022). New Insights into Boron Essentiality in Humans and Animals. International Journal of Molecular Sciences23(16), 9147. MDPI AG. Retrieved from http://dx.doi.org/10.3390/ijms23169147Kot FS (2009). Boron sources, speciation and its potential impact on health. Rev Environ Sci Biotechnol 8(1):3–28
  2. Smith RA, McBroom RB (2000). Boron Oxides, Boric Acid, and Borates. Kirk-Othmer Encyclopedia of Chemical Technology
  3. Mogoşanu GD, Biţă A, Bejenaru LE, Bejenaru C, Croitoru O, Rău G, Rogoveanu OC, Florescu DN, Neamţu J, Scorei ID, Scorei RI (2016). Calcium fructoborate for bone and cardiovascular health. Biol Trace Elem Res 172(2):277–281
  4. Armstrong TA, Spears JW, Crenshaw TD, Nielsen FH (2000). Boron supplementation of a semipurified diet for weanling pigs improve feed efficiency and bone strength characteristics and alters plasma lipid metabolites. J Nutr 130(10):2575–2581
  5. Kurtoğlu F, Kurtoğlu V, Celik I, Kececi T, Nizamlioğlu M (2005). Effects of dietary boron supplementation on some biochemical parameters, peripheral blood lymphocytes, splenic plasma cells and bone characteristics of broiler chicks given diets with adequate or inadequate cholecalciferol (vitamin D3) content. Br Poult Sci 46(1):87–96
  6. Kabu M, Civelek T (2012). Effects of propylene glycol, methionine and sodium borate on metabolic profile in dairy cattle during periparturient period. Rev Med Vet 163(8):419–430
  7. Haseeb K, Wang J, Xiao K, Yang KL, Sun PP, Wu XT, Song H, Liu HZ, Zhong JM, Peng KM (2017). Effects of boron supplementation on expression ofHsp70 in the spleen of African ostrich. Biol Trace Elem Res:1–11
  8. Nielsen FH, Shuler TR (1992). Studies of the interaction between boron and calcium, and its modification by magnesium and potassium, in rats. Biol Trace Elem Res 35(3):225–237
  9. Volpe SL, Taper LJ, Meacham S (1993) The relationship between boron and magnesium status and bone mineral density in the human: a review. Magnes Res 6(3):291–296
  10.  Ghanizadeh G, Babaei M, Naghii MR, Mofid M, Torkaman G, Hedayati M (2014). The effect of supplementation of calcium, vitamin D, boron, and increased fluoride intake on bone mechanical properties and metabolic hormones in rat. Toxicol Ind Health 30(3):211–217.
  11. Chen X, Schauder S, Potier N, Van Dorsselaer A, Pelezer I, Bassler BL, Hughson FM (2002). Structural identification of a bacterial quorum-sensing signal containing boron. Nature 415: 545–549
  12. Řezanka T, Sigler K (2008). Biologically active compounds of semi-metals. Stud Nat Prod Chem 35:835-921
  13. Bonilla I, Garcia-González M, Mateo P (1990). Boron requirement in cyanobacteria its possible role in the early evolution of photosynthetic organisms. Plant Physiol 94(4):1554–1560
  14. Hunt CD (2003). Dietary boron: an overview of the evidence for its role in immune function. J Trace Elem Exp Med 16(4):291–306
  15. Tanaka M, Fujiwara T (2008). Physiological roles and transport mechanisms of boron: perspectives from plants. Eur J Physiol 456(4):671–677
  16. Kohorn BD, Kobayashi M, Johansen S, Friedman HP, Fischer A, Byers N (2006). Wall-associated kinase 1 (WAK1) is crosslinked in endomembranes, and transport to the cell surface requires correct cell-wall synthesis. J Cell Sci 119:2282–2290
  17. Brown PH, Bellaloui N, Wimmer MA, Bassil ES, Ruiz J, Hu H, P H, Dannel F, Römheld V (2002). Boron in plant biology. Plant Biol 4(2):205–223
  18. Ryden P, Sugimoto-Shirasu K, Smith AC, Findlay K, Reiter WD, McCann MC (2003). Tensile properties of Arabidopsis cell walls depend on both a xyloglucan cross-linked microfibrillar network and rhamnogalacturonan II-borate complexes. Plant Physiol 132(2):1033–1040
  19. MA O‘N, Ishii T, A P, Darvill AG (2004). Rhamnogalacturonan II: Structure and function of a borate cross-linked cell wall pectic polysaccharide. Ann Rev Plant Biol 55:109–139
  20. Noguchi K, Ishii T, Matsunaga T, Kakegawa K, Hayashi H, Fujiwara T (2003). Biochemical properties of the cell wall in the Arabidopsis mutant bor1–1 in relation to boron nutrition. J Plant Nutr Soil Sci 166(2):175–178
  21. Goldbach HE, Yu Q, Wingender R, Schulz M, Wimmer M, Findeklee P, Baluska F (2001). Rapid response reactions of roots to boron deprivation. J Plant Nutr Soil Sci 164(2):173–181
  22. BarrancoWT, Eckhert CD (2004). Boric acid inhibits human prostate cancer cell roliferation. Cancer Lett 216(1):21–29
  23. Moustafa SR (2015). Clinical association between alterations of boron, cesium, rhenium and rubidium with the pathogenesis of atherosclerosis. Am J Clin Exp Med 3(5):247–254
  24. Ustundag A, Behm C, Follmann W, Duydu Y, Degen GH (2014). Protective effect of boric acid on lead and cadmium-induced genotoxicity in V79 cells. Arch Toxicol 88(6):1281–1289
  25. Coban FK, Ince S, Kucukkurt I, Demirel HH, Hazman O (2015). Boron attenuates malathion-induced oxidative stress and acetylcholinesterase inhibition in rats. Drug Chem Toxicol 38(4):391–399
  26. Ince S, Keles H, Erdogan M, Hazman O, Kucukkurt I (2012) Protective effect of boric acid against carbon tetrachlorideinduced hepatotoxicity in mice. Drug Chem Toxicol 35(3):285–292
  27. Sogut, I., Paltun, S. O., Tuncdemir, M., Ersoz, M., & Hurdag, C. (2018). The antioxidant and antiapoptotic effect of boric acid on hepatoxicity in chronic alcohol-fed rats. Canadian journal of physiology and pharmacology96(4), 404–411. https://doi.org/10.1139/cjpp-2017-0487 Coates PM, BlackmanM, Betz JM, Cragg GM, LevineMA, Moss J, White JD (2010). Boron: In Encyclopedia of Dietary Supplements. Informa Healthcare
  28. Sogut I, Oglakci A, Kartkaya K, Ol KK, Sogut MS, Kanbak G, Inal ME (2015) Effect of boric acid on oxidative stress in rats with fetal alcohol syndrome. Exp Ther Med 9(3):1023–1027
  29. Ince S, Kucukkurt I, Cigerci IH, Fatih FA, Eryavuz A (2010). The effects of dietary boric acid and borax supplementation on lipid peroxidation, antioxidant activity, and DNA damage in rats. J Trace Elem Med Biol 24(3):161–164
  30. Ince S, Kucukkurt I, Demirel HH, Acaroz DA, Akbel E, Cigerci IH (2014). Protective effects of boron on cyclophosphamide induced lipid peroxidation and genotoxicity in rats. Chemosphere 108:197–204
  31. Goldbach HE, Huang L, Wimmer MA (2007). Boron functions in plants and animals: recent advances in boron research and open questions. In: Advances in Plant and Animal Boron Nutrition pp 3-25
  32. WangW, Xiao K, Zheng X, Zhu D, Yang Z, Tang J, Sun P,Wang J, Peng K (2014). Effects of supplemental boron on growth performance and meat quality in African ostrich chicks. J Agricult Food Chem 62(46):11024–11029
  33. Rossi A, Miles R, Damron B, Flunker L (1993). Effects of dietary boron supplementation on broilers. Poult Sci 72(11):2124–2130
  34. Fassani EJ, Bertechini AG, Brito JAG, Kato RK, Fialho ET, Geraldo A (2004). Boron supplementation in broiler diets. Braz J Poult Sci 6(4):213–21
  35. Armstrong TA, Spears JW, Lloyd KE (2001) Inflammatory response, growth, and thyroid hormone concentrations are affected by long-term boron supplementation in gilts. J Ani Sci 79(6):1549–1556
  36. Goihl J (2002). More research needed on boron supplementation of swine diets. Feedstuffs 74(4):10–27
  37. Page JK, Wulf DM, Schwotzer TR (2001) A survey of beef muscle color and pH. J Anim Sci 79(3):678–687
  38. Gońi MV, Beriain MJ, Indurain G, Insausti K (2007). Predicting longissimus dorsi texture characteristics in beef based on early post-mortem colour measurements. Meat Sci 76(1):38–45
  39. ZhangZY, JiaGQ, Zuo JJ, ZhangY, Lei J, Ren L, FengDY(2012). Effects of constant and cyclic heat stress on muscle metabolism and meat quality of broiler breast fillet and thigh meat. Poult Sci 91(11):2931–2937
  40. Feng J, Zhang M, Zheng S, Xie P, Ma A (2008) Effects of high temperature onmultiple parameters of broilers in vitro and in vivo. Poult Sci 87(10):2133–2139
  41. Silva JA, Patarata L, Martins C (1999). Influence of ultimate pH on bovine meat tenderness during ageing. Meat Sci 52(4):453–459
  42. Qiao M, Fletcher DL, Smith DP, Northcutt JK (2001). The effect of broiler breast meat color on pH, moisture, water-holding capacity, and emulsification capacity. Poult Sci 80(5):676–680
  43. Geyikoğlu F, Türkez H (2007). Acute toxicity of boric acid on energy metabolism of the breast muscle in broiler chickens. Biologia 62(1):112–117
  44. Shirley RB, Parsons CM (2001) Effect of ash content on protein quality of meat and bone meal. Poult Sci 80(5):626–632
  45. Olgun O, Yildiz AÖ (2014). The effects of supplementation boron, zinc and their cadmium combinations on performance, eggshell quality, reproductive and biomechanical properties of bone in quail breeders. Indian J Anim Res 48(6):564–570
  46. Shang C, Gu Y, Chen H, Yang J, Bu X, Zha L, Wu Q, Wang Y (2003). Influence of boron on the content of copper, zinc, iron and manganese in chicken meat. Stud Trace Elem Health 21(6):1–3
  47. Eren M, Güçlü BK, Uyanık F, Karabulut F (2006). The effects of dietary boron supplementation on performance, carcass composition and serum lipids in Japanese quails. J Anim Vet Adv 5(12):1105–1108
  48. Hedstrom L (2002). Serine protease mechanism and specificity. Chem Rev 102(12):4501–4524
  49. Hall IH, Spielvogel BF, Griffin TS, Docks EL, Brotherton RJ (1989). The effects of boron hypolipidemic agents on LDL and HDL receptor binding and related enzyme activities of rat hepatocytes, aorta cells and human fibroblasts. Res Commun Chem Pathol Pharmacol 65(3):297–317
  50. Basoglu A, Baspinarz N, Ozturk AS, Akalirr PP (2010) Effects of boron administration on hepatic steatosis, hematological and biochemical profiles in obese rabbits. Trace Elem Electrolytes 27(4): 225–231
  51. GümüşderelioğluM, Tunçay EÖ, Kaynak G, Demirtaş TT, Aydın ST, Hakki SS (2015). Encapsulated boron as an osteoinductive agent for bone scaffolds. J Trace Elem Med Biol 31:120–128
  52. Uysal T, Ustdal A, Sonmez MF, Ozturk F (2009) Stimulation of bone formation by dietary boron in an orthopedically expanded suture in rabbits. Angle Orthod 79(5):984–990
  53. Hakki SS, Bozkurt BS, Hakki EE (2010) Boron regulates mineralized tissue-associated proteins in osteoblasts (MC3T3-E1). J Trace Elem Med Biol 24(4):243–250
  54. Miljkovic D, Scorei RI, Cimpoiaşu VM, Scorei ID (2009). Calcium fructoborate: plant-based dietary boron for human nutrition. J Diet Suppl 6(3):211–226
  55. Naghii MR, Torkaman G, Mofid M (2006). Effects of boron and calcium supplementation onmechanical properties of bone in rats. Biofactors 28(3-4):195–201
  56. Capati ML, Nakazono A, Igawa K, Ookubo K, Yamamoto Y, Yanagiguchi K, Kubo S, Yamada S, Hayashi Y (2016). Boron accelerates cultured osteoblastic cell activity through calcium flux. Biol Trace Elem Res 174(2):300–308
  57. Scorei ID, Scorei RI (2013). Calcium fructoborate helps control inflammation associated with diminished bone health. Biol Trace Elem Res 155(3):315–321
  58. Chapin RE, Ku WW, Kenney MA, McCoy H (1998). The effects of dietary boric acid on bone strength in rats. Biol Trace Elem Res 66(1-3):395–399
  59. Nielsen FH, Stoecker BJ (2009) Boron and fish oil have different beneficial effects on strength and trabecular microarchitecture of bone. J Trace Elem Med Biol 23(3):195–203
  60. Gorustovich AA, Steimetz T, Nielsen FH, Guglielmotti MB (2008). A histomorphometric study of alveolar bone modelling and remodeling in mice fed a boron-deficient diet. Arch Oral Biol 53(7):677–682
  61. Cheng J, Peng KM, Jin E, Zhang Y, Liu Y, Zhang N, Song H, Liu H, Tang Z (2011) Effect of additional boron on tibias of African ostrich chicks. Biol Trace Elem Res 144(1-3):538–549
  62. Güzel Y, Golge UH, Goksel F, Vural A, Akcay M, Elmas S, Turkon H, Unver A (2016) The efficacy of boric acid used to treat experimental Osteomyelitis caused by methicillin-resistant Staphylococcus aureus: an in vivo study. Biol Trace Elem Res 173(2):384–389
  63. Akcakus M, Kurtoglu S, Koklu E, Kula M, Koklu S (2007) The relationship between birth weight leptin and bone mineral status in newborn infants. Neonatology 91(2):101–106
  64. Steppan CM, Crawford DT, Chidsey-Frink KL, Ke H, Swick AG (2000). Leptin is a potent stimulator of bone growth in ob/ob mice. Regul Pept 92(1):73–78
  65. Xiao K, Ansari AR, Rehman ZU, Khaliq H, Song H, Tang J, Peng KM (2015). Effect of boric acid supplementation of ostrich water on the expression of Foxn1 in thymus. Histol Histopathol 30(11):1367–1378
  66. Li SH, Zhu HG, Wang J, Jin GM, Gu YF, Liu DY (2009). Effect of environmental estrogen boron on microstructure of thymus in rats. JAnhui Sci Technol Uni 6:002
  67. Jin E, Gu Y, Wang J, Jin G, Li S (2014). Effect ofsupplementation of drinking water with different levels of boron on performance and immune organ parameters of broilers. Ital J Anim Sci 13(2):3152
  68. Sogut I, Oglakci A, Kartkaya K, Ol KK, Sogut MS, Kanbak G, Inal ME (2015). Effect of boric acid on oxidative stress in rats with fetal alcohol syndrome. Exp Ther Med 9(3):1023–1027
  69. Jin E, Li S, Ren M, Hu Q, Gu Y, Li K (2017). Boron affects immune function through modulation of splenic T lymphocyte subsets, cytokine secretion, and lymphocyte proliferation and apoptosis in rats. Biol Trace Elem Res 178(2):261–275
  70. Hunt CD, Idso JP (1999) Dietary boron as a physiological regulator of the normal inflammatory response: a review and current research progress. J Trace Elem Exp Med 12(3):221–234
  71. Bai Y, Hunt CD, Newman SM (1997). Dietary boron increases serum antibody (IgG and IgM) concentrations in rats immunized with human typhoid vaccine. Proc North Dakota. Acad Sci 51:181
  72. Yeşilbağ D. [The use of boron in animal nutrition]. Uludag Univ J Fac Vet Med. (2008);27(1-2):61-8.
  73. Henderson K, Stella Jr SL, Kobylewski S, Eckhert CD (2009). Receptor activated Ca2+ release is inhibited by boric acid in prostate cancer cells. PloS one 4(6):e6009
  74. Nielsen FH (2000). The emergence of boron as nutritionally important throughout the life cycle. Nutrition.;16(7-8):512-4.
  75. Henderson KA, Kobylewski SE, Yamada KE, Eckhert CD (2015). Boric acid induces cytoplasmic stress granule formation, eIF2α phosphorylation, and ATF4 in prostate DU-145 cells. Biometals 28(1):133–141
  76. ] Penland JG. Quantitative analysis of EEG effects following experimental magnesium and boron deprivation. Magnes Res 1995;8:341–58
  77. Pollak N, Dölle C, Ziegler M (2007). The power to reduce: pyridine nucleotides–small molecules with a multitude of functions. Biochem J 402(2):205–218
  78. Kobylewski SE, Henderson KA, Yamada KE, Eckhert CD (2017). Activation of the EIF2α/ATF4 and ATF6 pathways in DU-145 cells by boric acid at the concentration reported in men at the US mean boron intake. Biol Trace Elem Res 176(2):278–293
  79. Kenney MA, & McCoy JH. Magnesium deficiency in therat: effect of fructose, borron and copper. Magnes Res 2000;13(1): 19-27
  80. Kawada M, Inoue H, Arakawa M, Ikeda D (2008). Transforming growth factor-β1 modulates tumor-stromal cell interactions of prostate cancer through insulin-like growth factor-I. Anticancer Res 28(2A):721–730
  81. Mahabir S, Spitz MR, Barrera SL, Dong YQ, Eastham C, Forman MR (2008). Dietary boron and hormone replacement therapy as risk factors for lung cancer in women. Am J Epidemiol 167(9):1070–1080
  82. Hosmane NS, Maguire JA, Zhu Y, Takagaki M (2012). Boron and gadolinium neutron capture therapy for cancer treatment. WorldScientific Publishing Co. Ltd., Singapore pp 55-82
  83. Barth RF, Vicente MH, Harling OK, Kiger WS, Riley KJ, Binns PJ, Wagner FM, Suzuki M, Aihara T, Kato I, Kawabata S (2012). Current status of boron neutron capture therapy of high grade gliomas and recurrent head and neck cancer. Radiat Oncol 7(1):146
  84. Bakken NA, & Hunt CD (2003). Dietary boron decreases peak pancreatic in situ insülin release in chicks and plasma insülin concentrations in rats regardless of vitamin D or magnesium status. J Nutr.133(11): 3577–83
  85. Hunt CD (2010) Boron. In: Encyclopedia of dietary supplements. 2nd Ed. New York, London: Informa Healthcare pp 82-90
  86. Hunt CD, Idso JP (1999). Dietary boron as a physiologica regulator of the normal inflammatory response: a review and current research progress. J Trace Elem Exp Med 12(3):221–234
  87. Armstrong TA, Spears JW (2003). Effect of boron supplementation of pig diets on the production of tumor necrosis factor-α and interferon-γ. J Anim Sci 81(10):2552–2561
  88. Barranco WT, Kim DH, Stella Jr SL, Eckhert CD (2009). Boricacid inhibits stored Ca2+ release in DU-145 prostate cancer cells. Cell Biol Toxicol 25(4):309–320
  89. Barranco WT, Eckhert CD (2006). Cellular changes in boric acid-treated DU-145 prostate cancer cells. Br J Cancer 94(6):884–890
  90. Rowe RI, Eckhert CD (1999). Boron is required for zebrafish embryogenesis. J Exp Biol 202(12):1649–1654
  91. Bundesinstitut für Risikobewertung (BfR) Health assessment No. 005/2006 (2006) Addition of boric acid or borax to food upplements
  92. Bast A, Goris RJ. (1989).Oxidative stres. Biochemistry and human disease. Pharm Weekbl Sci. 11(6):199-206.
  93. Pawa S, Ali S (2006). Boron ameliorates fulminant hepatic failure by counteracting the changes associated with the oxidative stress. Chem Biol Interact 160(2):89–98
  94. Kurtoglu V, Kurtoglu F, Akalın PP (2018). The effect of various levels of boron supplementation onlive weight plasma lipid peroxidation, several biochemical and tissue antioxidant parameters of male mice: Effects of boron on performance, antioxidant and some metabolites of mice. J Trace Elem Med Biol. 49:146-50.
  95. Sayin Z, Ucan US, Sakmanoglu A (2016). Antibacterial and antibiofilm effects of boron on different bacteria. Biol Trace Elem Res173(1):241–246
  96. Scorei RI, Rotaru P (2011). Calcium fructoborate potential anti-inflammatory agent. Biol Trace Elem Res 143(3):1223–1238
  97. Dembitsky VM, Al-Quntar AA, Srebnik M (2011). Natural and synthetic small boron-containing molecules as potential inhibitors of bacterial and fungal quorum sensing. Chem Rev 111(1):209-237
  98. Scorei R (2013). Regulation of therapeutic potential of boron containing compounds. In: Kretsinger H, Uversky VN, Permyakov EA (eds) Encyclopedia of Metalloproteins, Ist edn. Springer, Berlin, p 100
  99. Militaru C, Donoiu I, Craciun A, Scorei ID, Bulearca AM, ScoreiRI (2013). Oral resveratrol and calcium fructoborate supplementation in subjects with stable angina pectoris: effects on lipid profiles,inflammation markers, and quality of life. Nutrition 29(1):178–183
  100. Moore JA (1997). An assessment of boric acid and borax using the IEHR Evaluative process for assessing human developmental and reproductive toxicity of agents. Reprod Toxicol 11(1):123–160
  101. Hakki SS, Bozkurt BS, Hakki EE (2010). Boron regulates mineralized tissue-associated proteins in osteoblasts (MC3T3-E1). J Trace Elem Med Biol. 24(4):243-50.
  102. Goldbach HE, Wimmer M. Boron in plants and animals: is there a role beyond cell-wall structure? J Plant Nutr Soil Sci. 2007;170(1):39-48.
  103. EFSA (European Food Safety Authority) (2004). Opinion of the scientific panel on dietetic products, nutrition and allergies on a request from the Commission related to the Tolerable Upper Intake Level of Boron (Sodium Borate and Boric Acid). EFSA J 80:1-22
  104. Goldbach HE, Yu Q, Wingender R, Schulz M, Wimmer M, Findeklee P, Baluska F (2001). Rapid response reactions of roots to boron deprivation. J Plant Nutr Soil Sci 164(2):173–181
  105. Eren M, Uyanik F, Küçükersan S (2004). The influence of dietary boron supplementation on egg quality and serum calcium, inorganic phosphorus, magnesium levels and alkaline phosphatase activity in laying hens. Res Vet Sci 76(3):203–210
  106. Naghii MR, Samman S (1997). The effect of boron on plasma testosterone and plasma lipids in rats. Nutr Research 17(3):523–531
  107. Hunt CD, Nielsen FH (1988). Dietary boron affects bone calcification in magnesium and cholecalciferol deficient chicks. Trace Elements in Man and Animals, Springer US 6:275–276
  108. Nielsen FH (2014). Update on human health effects of boron. J Trace Elem Med Biol. 28(4):383-97.
  109. Cui Y, Winton MI, Zhang ZF, Rainey C, Marshall J, De Kernion JB, et al (2004). Dietary boron intake and prostate cancer risk. Oncol Rep 11(4): 887-92
  110. Yildirim S, Celikezen FC, Oto G, Sengul E, Bulduk M, Tasdemir M, Cinar DA (2017). An investigation of protective effects of lithium borate on blood and histopathological parameters in acute cadmium-induced rats. Biol Trace Elem Res:1–8
  111. Keklik E, Keklik M, Bakkaloğlu U, Yürük M, Çoksevim B (2016). The effect of borax on hematological parameters and immunoglobulin values in rats. West Indian Med J 1:1–1
  112. Barranco WT, Eckhert CD (2006). Cellular changes in boric acid treated DU-145 prostate cancer cells. Br J Cancer. 94(6):884-90
  113. Kabu M, Uyarlar C (2015). The effects of borax on milk yield and selected metabolic parameters in Austrian Simmental (Fleckvieh) cows. Vet Med 60(4):175–180
  114. Hastürk H. (2014). [Mocelular biology of lung cancer]. Turkiye Klinikleri J Pulm Med-Special Topics. 7(1):12-9.
  115. Mahabir S, Spitz MR, Barrera SL, Dong YQ, Eastham C, Forman MR (2008). Dietary boron and hormone replacement therapy as risk factor for lung cancer in women. Am J Epidemiol.167(9):1070-80
  116. Durmaz R. [Glioblastoma multiforme] (2007). Turkiye Klinikleri J Surg Med Sci. 3(34):35-40.
  117. Altinoz MA, Topcu G, Elmaci I (2019). Boron’s neurophysicological effects and tumoricidal activity on glioblastoma cells with implications for clinical treatment. Int J Neurosci. 129(10):963-77
  118. Aysan E, Idiz UO, Elmas LE, Saglam EK, Akgun Z, Yucel SB (2017). Effects of boron-based gel on radiation-induced dermatitis in breast cancer: a double-blind placebo-controlled trial. JInvest Surg. 30(3):187-92
  119. Commission Regulation (EU) (2011). No. 1129/2011 amending Annex II to Regulation (EC) No. 1333/2008 of the European Parliament and of the Council by establishing a Union list of food additives. Official Journal of the European Union, 12.11.2011, L 295/1
  120. Hunt CD (2010). Boron. In: Encyclopedia of dietary supplements. 2nd Ed. New York, London: Informa Healthcare pp 82-90
  121. Rotaru P, Scorei R, Harabor A, Dumitru MD (2010). Thermal analysis of a calcium fructoborate sample. Thermochim Acta 506(1):8–13
  122. Dembitsky VM, Al-Quntar AA, Srebnik M (2011) Natural and synthetic small boron-containing molecules as potential inhibitors of bacterial and fungal quorum sensing. Chem Rev 111(1):209-237
  123. Scorei R (2013). Regulation of therapeutic potential of boron containing compounds. In: Kretsinger H, Uversky VN, Permyakov EA (eds) Encyclopedia of Metalloproteins, Ist edn. Springer, Berlin, p 100
  124. Scorei R, Mitrut P, Petrisor I, Scorei ID (2011) A double-blind, placebo-controlled pilot study to evaluate the effect of calcium fructoborate on systemic inflammation and dyslipidemia markers for middle-aged people with primary osteoarthritis. Biol Trace Elem Res 144(1-3):253–263
  125. Reyes-Izquierdo T, Nemzer B, Gonzalez AE, Zhou Q, Argumedo R, Shu C, Pietrzkowski ZB (2012). J Biomed Sci 4(2):111–122
  126. Militaru C, Donoiu I, Craciun A, Scorei ID, Bulearca AM, Scorei RI (2013). Oral resveratrol and calcium fructoborate supplementation in subjects with stable angina pectoris: effects on lipid profiles, inflammation markers, and quality of life. Nutrition 29(1):178–183
  127. Scorei R, Popa R (2010) .Boron-containing compounds as preventive and chemotherapeutic agents for cancer. Anti-Cancer Agents Med Chem 10(4):346–351
  128. Scorei RI, Popa R (2013). Sugar-borate esters-potential chemical agents in prostate cancer chemoprevention. Anti-Cancer Agents Med Chem 13(6):901–909
  129. Moore JA (1997). An assessment of boric acid and borax using the IEHR Evaluative process for assessing human developmental and reproductive toxicity of agents. Reprod Toxicol 11(1):123–160
  130. Bundesinstitut für Risikobewertung (BfR) Health assessment No. 005/2006 (2006) Addition of boric acid or borax to food supplements
  131. Schubert DM (2003). Borates in Industrial Use. In: Roesky HW, AtwoodDA (eds) Group 13 Chemistry III. Structure and Bonding, vol 105. Springer, Berlin, Heidelberg pp 1-40
  132. Riederer A, Caravanos J (2013). Borax–Summary of Health Human Risks Associated with Borax in Artisanal and Small-Scale Gold Mining. Global Alliance on Health and Pollution
  133. Sayin Z, Ucan US, Sakmanoglu A (2016). Antibacterial and antibiofilm effects of boron on different bacteria. Biol Trace Elem Res 173(1):241–246
  134. Centers for Disease Control and Prevention (2015). Vaccine excipient and media summary. CDC. gov February Parpia R (2018).
  135. Australian Register of Therapeutic Goods (2007). Australian website advertisements for authorized products cited in the Registry; personal communication from TGA to the NHPD
  136. EFSA (European Food Safety Authority) (2004). Opinion of the scientific panel on dietetic products, nutrition and allergies on a request from the Commission related to the Tolerable Upper Intake Level of Boron (Sodium Borate and Boric Acid). EFSA J 80:1-22
  137. World Health Organization (1998). International Programme on Chemical Safety. Environmental Health Criteria. Boron. Geneva, Switzerland, p 204
  138. Trumbo P, Yates AA, Schlicker S, Poos M (2001) Dietary reference intakes: vitamin A, vitamin K, arsenic, boron, chromium, copper, iodine, iron, manganese, molybdenum, nickel, silicon, vanadium, and zinc. J Am Diet Assoc 101(3):294–301
  139. Olgun O, Yazgan, O, Cufadar Y (2013) Effect of supplementation of different boron and copper levels to layer diets on performance, egg yolk and plasma cholesterol. J Trace Elem Med Biol 27(2): 132-136


    Bor Elementi, Borun Faydaları, Bor ve Sağlık, Bor Metabolizması, Borun İnsan Sağlığına Etkisi, Kalsiyum ve Bor İlişkisi, Bor Takviyesi, D Vitamini ve Bor, Borun Biyolojik Rolü, Borun Tıbbi Kullanımı, Bor ve Osteoporoz, Bor ve Romatoid Artrit, Bağışıklık Sistemi ve Bor, Bor İçeren Gıdalar, Bor ve Kemik Sağlığı, Bor ve Steroid Hormonları, Bor ve Kanser Önleme, Borun Beslenmedeki Yeri, Bor ile Takviye Edici Gıdalar, Borun Sindirim Sistemi Üzerindeki Etkileri.

At Kestanesi (Aesculus Hippocastanum)

At Kestanesi (Aesculus Hippocastanum)

Diğer isimleri: Hindkestanesi, Marronnier d’lnde, Aesculus hippocastanum

Atkestanegiller familyasından; yaklaşık 15-30 metre yüksekliğine sahip süs bitkisi olarak yetiştirilen iri bir gölge ağacıdır. Baş parmak şeklinde iri yaprakları vardır. Çiçek çamaya Nisan-Temmuz aylarında başlar. Kestaneye benzeyen meyveleri sonbahar aylarında toplanır.

Alıç Yaprağı (Cragetus Monogyna)

Alıç Yaprağı (Cragetus Monogyna)

Alıç bitkisinin latince ismi “Crataegus Monogyna”dır. Gülgiller familyasından olan Alıç, ormanlık alanlarda, dereye bakan dik yamaçlarda ya da çalılıklarda yetişen dikenli bir ağaçtır. Ülkemizde ve Avrupa’da oldukça yaygın bir bitki türüdür. Sadece Türkiye’ye özgü 20 türü vardır.

Halk arasında Ekşi Muşmula, Beyazdiken, Geviş, Yemişen, Edran olarak da bilinir. 

Eski kültürler ve halklar tarafından hem meyvesi hem de yaprakları sıkça tüketilmiştir.  Alıç çayı, Almanya, Avusturya ve Avrupa kıtasında geleneksel olarak kullanılan bitkisel çaylar arasında yer alıyor. 

Alıç’ın meyveleri sonbaharda olgunlaşır. Ekşimsi hoş bir tadı vardır.  

Alıç Yaprağının Faydaları

  • Alıç, güçlü antioksidan özelliği sayesinde kalp ve damar sağlığını korumada oldukça aktif görev alır.
  • Kalp destekleyici ve kalp-damar sistemi fonksiyonlarını normalize etmek için kullanılmaktadır.
  • Antioksidan özelliğiyle idrar yolları ile ilgili rahatsızlıkların önüne geçer.
  • Hafıza güçlendirici özelliği vardır.
  • Hormon seviyesini düzenleme etkisi ile alıç, duygu bozukluklarının önüne geçmektedir.

Anason (Pimpinella Anisum)

Anason (Pimpinella Anisum)

Latince adı “Pimpinella Anisum” olan Anason, maydanozgillerdendir. Ortaçağdan günümüze kadar hastalıkların tedavisinde kullanılmıştır. Anavatanı Doğu Akdeniz’dir. Ülkemizde; Ege, Marmara ve Güney Anadolu’da yetişmektedir. Hasatı Temmuz ve Ağustos aylarında yapılır. Anasonun çiçekleri beyazdır ve yakıcı, aromatik bir tadı ve kokusu vardır.

Yatıştırıcı özelliğiyle bilinen anasonun birçok faydası bulunmaktadır;

  • İştah açıcıdır, yemeklere karşı duyulan tiksintiyi giderir.
  • Vücutta meydana gelecek enfeksiyonlara karşı direnci arttırır.
  • Gaz söktürücüdür.
  • Astım, nefes darlığı ve bronşitte görülen şikayetleri giderir, öksürüğü keser.
  • Kalp basıncını destekler.
  • Sinirleri yatıştırır, strese iyi gelir.

Mercanköşk (Origanum Majorana)

Mercanköşk (Origanum Majorana)

Ballıbabagiller familyasından olan mercanköşkün Latince adı “Origanum Majorona”dır. Ülkemizde de çeşitli türleri olan mercanköşk; Akdeniz, Ege, Trakya, Marmara bölgelerinde yabani olarak yetişir. Akdeniz havzası bitkisidir. Kurak yerlerde, kayalık bölgelerde sıkça rastlanan, çalı görünümlü, hoş kokulu, çokyıllık bir bitkidir.

Halk arasında Keklikotu, Güveyotu ya da Mercan Köşkü isimleriyle de bilinir. Mercanköşkünün yeşil yaprakları, Haziran ve Ekim ayları arasında beyaz ya da pembe çiçeklerle dolar. Farsça’dan Türkçe’ye geçen “Mercanköşk”; “dağın keyfi”, “dağın neşesi” gibi anlamlara gelir. Kekiğe yakın bir tatta oluşuyla Romalılar döneminden beri özellilikle Orta Avrupa’da ün salmıştır. 

En çok bilinen yararı sindirim sistemi üzerine olan mercanköşkün faydaları şöyle sıralanabilir;

  • İştahı düzenler.
  • İshal ve kabızlığa iyileştirici etkisi bulunmaktadır.
  • Anksiyete ve stresi azaltmaya yardımcı olur.
  • Cinsel artırılmasını sağlar.
  • Adet düzenleyici etkisi vardır.

Melisa (Melissa Officinalis)

Melisa (Melissa Officinalis)

Nane familyasından olan melisanın latince adı ‘Melissa Officinalis’ dir. Melisa, Yunanca ‘arı’ kelimesinden türemiştir. Anavatanı Güney Afrika ve Akdeniz havzası olan melisa, ülkemizde yabani olarak hemen hemen her bölgede yetişir. Melisa dört mevsim yemyeşil olmasıyla bilinir, limon kokulu, çokyıllık otsu bir bitkidir.   

Güzel bir kokuya sahip olan melisa, insana dinginlik, hafiflik ve rahatlama hissi verir. Melisa, minik beyaz çiçeklerini yaz aylarının sonuna doğru açar. Halk arasında bal bitkisi, mavi balsam,nane balsamı, acem otu, tatlı balsam,oğul otu ve  limon otu olarak da bilinir. Melisa, eski çağlardaki insanlar tarafından tütsü olarak kullanılmıştır. Tütsünün limonsu kokusunun insanı kötülüklerden, kem gözlerden uzak tuttuğuna inanmışlardır.

Şifalı olmasıyla da bilinen melisanın faydalarını şöyle sıralayabiliriz;

  • Stresi ve kaygıyı azaltır.
  • Uyku düzenine yardımcı olur.
  • Beynin fonksiyonlarını artırarak hafızayı güçlendirir.
  • Uçuk tedavisinde kullanılır.
  • Çay halinde tüketildiğinde sindirimi kolaylaştırır.
  • Adet öncesi sendromunu (PMS) ve adet kramplarını hafifletir. 

Kedi Otu (Valerian)

Kedi Otu (Valerian)

Kedi otu, yaklaşık 2 m boyunda ana kökü kısa, kahverengi ve silindir biçimde olan, içi beyaz dışı sarıya yakın esmer yan köklere sahip çok yıllık bir bitkidir. Antik çağlardan bu yana başta sinir bozuklukları olmak üzere pek çok rahatsızlığın tedavisinde kullanılmaktadır.

​Faydaları

  • Antik çağlardan bu yana geceleri yaşanan uykusuzluk problemleri için kullanılmaktadır.
  • Sinirsel sebeplerle oluşan huzursuzluk, mide bağırsak ağrıları, kalp rahatsızlıklarında kullanılır.
  • Spazm çözücü özelliğinden dolayı vucüdumuzda oluşan krampları ve regl döneminde ortaya çıkan sancıları yok eder.
  • Gerginlik tipi baş ağrılarına ve migrene iyi gelir.

Başka ilaçlarla etkileşime girebileceğinden doktorunuza danışmadan kullanmayınız.

Sarı Kantaron (Hypericum perforatum)

Sarı Kantaron (Hypericum perforatum)

Etken Maddeler:

Antrasen türevleri, flavonoitler (özellikle hiperozit), ksantonlar, hiperforin ve adhiperforin, uçucu yağ, oligomerik prosiyanidinler, kateşin tanenler, kafeik asit türevleri [1]. Hafif antidepresan ve sedatif etkinlik bitkide ve preparatlarında sayısız doktor tarafından bildirilmiştir. Çalışmalara göre aktif maddelerin monoamin oksidaz inhibisyonu sayesinde antidepresan etki oluşmaktadır. Diğer güncel çalışmalara göre bitki serotonin gerialımını inhibe etme özelliğiyle antidepresif etki göstermiştir.

Haricen yağlı hypericum preparatları akut ve çürümüş yaraların, miyaljinin ve birinci derece yanıkların tedavisi ve post tedavisinde kullanılır. Yağlı Hypericum preparatları yüksek flavonoit içeriğine bağlı olarak antiinflamatuvar etkinlik gösterir. Anksiyete, depresif duygu durumu, cilt inflamasyonu, darbe morlukları, yaralar ve yanıklar etki görülen kullanım alanlarıdır [1]. Sarı kantaron yağının diyabetik sıçanlarda yara iyileşmesine etkinliği görülmüştür. Sarı kantaron yağı uygulanan grupta düşük malondialdehit seviyeleri ve daha yüksek mekanik kaliteyle, daha az fibrozla diyabetik sıçanlarda doku iyileşmenin daha düzgün ilerlediği görülmüştür [2].

Literatür

1. PDR for Herbal Medicines (1st ed). ; Montvale, New Jersey; Medical Economics Company; 1998:905-908.

2. Talas, M. F. (2016). Effects of Hypericum perforatum on an Experimentally Induced Diabetic Wound in a Rat Model. Wounds, E10-17.

OktaBor Hakkında Genel Bilgiler

OktaBor Hakkında Genel Bilgiler

İyi Huylu Prostat Büyümesi:
Öncelikle “prostat”ın erkeklerde doğuştan var olan bir organ olduğu, 45-50 yaşlarında başlayıp yaş ilerledikçe büyüyen bir seyir izlediği bilinmelidir. Halk arasında “prostat” olarak bilinen iyi huylu prostat büyümesi tıbbi tabirle “benign prostatic hyperplasia” (BPH) ise erkeklerin idrar yolunun etrafını sarıp spermin dışarı atılmasından sorumlu olan prostat bezinde meydana gelen hacimsel artış ve bunun sonucunda idrar problemlerinin yaşanmasına neden olan bir hastalık olarak tanımlanır. Tedavi edilmediğinde, kişinin hayat kalitesini azaltan, uyku düzenini bozan iyi huylu prostat bezi büyümesinin nedenleri tam olarak bilinmemektedir.

Prostat kanseri; prostat bezindeki hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyümesi ile ortaya çıkan, tedavi edilmediğinde kemiklere, lenf sistemine ve organlara yayılabilen, belirtileri ortaya çok yavaş çıktığı için tanısı zor olan bir hastalıktır. Dünyada oldukça yaygın olarak görülen prostat kanseri, Türkiye’de de akciğer kanserinden sonra ikinci sırada olup, ortalama her 12 erkekten birinde görülmektedir.

Prostat büyümesinin prostat kanserine neden olabileceğine dair bilgiler doğru olmasa da iyi huylu prostat büyümesine ilişkin belirtiler aynı zamanda kötü huylu prostat kanseri için de geçelidir. Yani idrara çıkmada zorlanma, çatallı ve zayıf idrar akışı, idrar yaptıktan sonra geride idrar varmış hissi, ani idrar sıkışıklığı, idrar tutamama/kaçırma, geceleyin sık tuvalete çıkma, ağrılı boşalma gibi iyi huylu prostat büyümesine ilişkin bulgular, aynı zamanda kötü huylu büyümenin de bir bulgusu olabilir. Bu bulgulardan herhangi biriyle birlikte kasık, kalça, bel, sırt ağrıları varsa ve idrar veya menide kan görülmesi, idrar yapamama gibi durumlarda mutlaka bir doktora başvurulmalıdır.

Bor ve Prostat İlişkisi:
Bilimsel araştırmalarla bor elementinin iyi huylu prostat büyümesine (benign prostat hiperplazisi) karşı etkin olduğu ortaya konmuştur. Ayrıca bor’un son zamanlarda konuşulan en yararlı etkilerinden biri  kanser türleri için riski azaltmasıdır. Bu etki, bor ile prostat kanseri arasında ters ilişki bulunduğunun anlaşılmasından bu yana yapılan çalışmalarda bor’un, prostat kanserine karşı koruyucu ve tedavi edici özelliklere  sahip  olduğunu göstermektedir.

Kanser ile ilgili yapılan bazı çalışmalarda kanserin hücre zarının zayıflaması sonucu ortaya çıktığı gözlenmiştir. Bor, hücre zarı fonksiyonları için çok önemlidir; zira bor eksikliği hücre zarının çözülmesine sebep olmakta, hücre zarının çözülmesi ise tümörlerin yayılmasını tetiklemektedir. Diğer taraftan bor türevlerinin, tümörleri yok edici, iltihap önleyici, pıhtılaşma ve doku bozulmasını önleyici olduğu bilinmektedir. Bor’un bu özellikleri dikkate alınarak prostat kanseri olan hastalar üzerinde yapılan klinik araştırmalarda; hastalarda testosteron dengesinin sağlandığı, PSA değerinin düştüğü ve %64 oranında prostatın küçüldüğü tespit edilmiştir.

Bu tespitler doğrultusunda hazırladığımız borlu bitkisel karışıma ilk önce “Bor Lösung” demiştik. Ar-Ge çalışmaları neticesinde formülasyon gözden geçirilip iyileştirilerek meydana getirilen ve gıda takviyesi izni alınan yeni karışıma ise “Okta-BOR” adını verdik. Üstelik bu karışımla içilecek su, alkali su olmaktadır. Alkali su da kandaki pH değerini sağlıklı bir seviyeye yükseltmek, vücutta oluşan fazla asitleri etkisiz hale getirmek ve vücuttan dışarı atmak için içilmesi tavsiye edilen su türüdür. Alkali su, yüzey gerilimi az olan bir su türü olduğundan dolayı vücut tarafından daha kolay emilir ve vücuttaki hücrelerde bulunan sıvı seviyesini ideal seviyeye getirir.

Kullanım Alanı:
Oktabor, prostat büyümesi ve buna bağlı işeme sorunları ile PSA değeri yüksek olanlar, prostatit (prostat iltihabı), idrar yolu enfeksiyonu, mesane problemi bulunanlar ve böbrek taşı düşürenler ile prostat kanseri tedavisi görmüş veya prostat kanseri riski taşıyan erkeklerin tedavilerine destek amacıyla kullanmaları önerilir. Ayrıca sağlıklı yaşama önem veren, alkali su kullanmak isteyen, bor’u gıda takviyesi olarak almak herkese tavsiye edilir.

Önemli Uyarı: İşin ehli olmayanlar tarafından piyasaya sürülen, prostat tedavisi için orjinal ürün denilerek satışa sunulan borlu ve bitkisel ürünlere karşı ziyaretçilerimiz dikkatli olmalıdır.

Bor Nedir ?

Bor, atom numarası 5 ve kimyasal sembolü B olan kimyasal elementtir. Bor bir yarı metaldir. Gerek Güneş Sistemi’nde gerek Dünya’nın kabuğunda düşük miktarlı bir elementtir. Buna rağmen, doğada rastlanan bileşiklerinin (borat minerallerinin) suda çözünürlüğü nedeniyle belli yerlerde yüksek yoğunlukta bulunabilir.

Elementel bor doğada bulunmaz. Endüstride yüksek saflıkta bor zorlukla elde edilebilir çünkü bor, karbon ve başka elementlerle bileşikler oluşturur. Borun çeşitli allotropları vardır: amorf bor koyu kahverengi bir tozdur; kristal bor ise siyah, son derece sert (Mohs sertlik skalasında yaklaşık 9,5) ve oda sıcaklığında düşük iletkendir. Elementel bor, yarı iletken endüstrisinde bir dopant olarak kullanılır. Yüksek saflıkta elementel bor süperiletken MgB2 teknolojisinin en önemli bileşenidir. Dünya’da en çok bor cevheri Türkiye’de bulunur.[1] Dünyada 4 önemli elementel bor üreticisi vardır: Höganas AB (Almanya), S.B. Boron (A.B.D), Thronox (A.B.D) ve Pavezyum Kimya (Türkiye).

Bor bileşiklerinin ana kullanım alanları, çamaşır tozunda beyazlatıcı olarak (sodyum perborat) ve ısı yalıtımında kullanılan cam elyafının boraks bileşeni olaraktır. Bor bileşiklerinin ayrıca, yüksek kuvvetli düşük ağırlıklı yapısal malzemelerde özelleşmiş rolleri vardır. Camlar ve seramiklerde onların ısı şokuna dayanıklı olması için kullanılır. Bor içeren reaktanlar organik bileşiklerin sentezinde kullanılırlar, ve bor içermeyen bazı ilaçların yapımında ara ürün olurlar.

Biyolojide boratlar memelilere düşük düzeyde toksiktir (sofra tuzu kadar) ama eklem bacaklılarda çok daha etkilidirler. Bor içeren doğal bir antibiyotik bilinmektedir. Bitkilerde az miktarda bor hücre duvarının sertleşmesi için gereklidir, bu yüzden toprakta borun varlığı bitki büyümesi için gereklidir. Deneylerde borun hayvanlarda da eser seviyede dahi olsa gerekli bir element olduğu bulunmuştur, ama hayvan fizyolojisindeki rolü bilinmemektedir.

Kullanım Yerleri

Bor mineralleri, sanayide sayısız denecek kadar çok çeşitli işlerde kullanılmaktadır. Bor minerallerinden elde edilen boraks ve borik asit; özellikle nükleer alanda, savunma sanayisinde, jet ve roket yakıtı, sabun, deterjan, lehim, fotoğrafçılık, tekstil boyaları, cam elyafı ve genellikle kâğıt sanayinde kullanılmaktadır.

Savunma sanayii

Bor Karbür (B4C)‘ bileşeninin olağanüstü sertliğinden dolayı tank zırhında ve kurşun geçirmez yeleklerde kullanılmaktadır. Mohs sertlik skalasında 9,5 derecesi vardır, elmastan sonra bilinen en sert malzemelerden biridir[2]. “Titan diborür” (TiB2) yeni nesil bor tabanlı zırh malzemesi olarak kullanılmaktadır.

Enerjetik Malzemeler

Elementel bor hacimsel olarak en yüksek enerji yoğunluğuna sahip elementtir. Bu sebeple özellikle katı yakıt uygulamalarında ana enerji kaynağı olarak kullanılır. Elementel bor‘un yanma verimliliği saf oksijen ortamında dahi %70’ler seviyesinde kalmaktadır. Bunun sebebi, yanma sırasında oluşan camsı bor oksit tabakasının element yüzeyini kaplayarak yanma ve oksijen penetrasyonunu engellemesidir. Elementel bor‘un yanma verimini arttırmak için Mg ve Al gibi elementlerle kaplanması veya bu elementlerle yaptığı bileşikler (MgB2AlB2AlB12AlMgB2) enerjetik malzeme uygulamalarında kullanılmaktadır.

Cam sanayii

Bor; pencere camı, şişe camı vb. sanayilerde ender hallerde kullanılmaktadır. Özel camlarda ise borik asit vazgeçilemeyen bir unsur olup, rafine sulu/susuz boraks, borik asit veya kolemanit/boraks gibi doğal haliyle kullanılmaktadır. Çok özel durumlarda potasyum pentaborat ve bor oksitler kullanılmaktadır. Bor, ergimiş haldeki cam ara mamulüne katıldığında onun viskozitesini, yüzey sertliğini ve dayanıklılığını artırdığından ısıya karşı izolasyonunun gerekli görüldüğü cam mamüllerine katılmaktadır.

Cam elyafı

Ergimiş cama % 7 borik oksit verecek şekilde boraks pentahidrat veya üleksit- probertit katılmaktadır. Maliyetine bağlı olarak sulu veya susuz tipleri kullanılmakta, bazı hallerde de borik asitten yararlanılmaktadır. Arzulanan yalıtım derecesine göre çeşitli spesifikasyonlar tanımlanır: R-1, R-7 gibi. Roll, loft veya sünger halinde imal edilmektedir. Binalarda yalıtım amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Hafifliği, fiyatının düşüklüğü, gerilmeye olan direnci ve kimyasal etkilere dayanıklılığı nedeniyle plastiklerde, sanayi elyaf vb. de, lastik ve kağıtta yer edinmiş olan cam elyaf, kullanıldığı malzemelere sertlik ve dayanıklılık kazandırmaktadır. Böylece sertleşmiş plastikler otomotiv, uçak sanayilerinde, çelik ve diğer metalleri ikame etmeye başlamıştır. Ayrıca spor malzemelerinde de (kayaklar, tenis raketleri vb.) kullanılmaktadır. Yapılmakta olan araştırmalar yeni kullanım alanlarının da olacağını göstermektedir. Trafik işaretleri, karayolu onarımı birer örnek olarak verilebilir. Bu gibi mamullerde E camı kullanıldığından, rafine kolemanit tercih edilmektedir. E tipi cam elyafı, en çok kullanılan tür olup % 90 uygulamada tercih edilmektedir. İngiltere’de oto başına 75 kg cam yünü tüketilmektedir. Fransa’da Renault firması, üzerine poliyester paneller monte edilen metal şasi imalatına girişmiştir. B2O3‘e olan toplam talebin ABD’de % 13’ü, B. Avrupa’da % 7’si bu tür elyaftan karşılanmaktadır. Otomobillerde borun kullanılması, arabaların ağırlığını azaltmakta ve dolayısıyla yakıt tüketimini azaltmaktadır. Ayrıca, araçlarda paslanmayı geciktirmektedir.

Optik Cam Elyafı

Işık fotonlarının etkin biçimde transferini sağlamaktadır. İngiliz Felecon’un ürettiği yeni bir elyaf saniyede 140 milyon baytı 27 km. uzağa taşıyabilmektedir. Bu lifler % 6 borik asit ihtiva etmektedir. Phillips’in Hollanda’daki fabrikasında bu lifler üretilmektedir.

Borosilikat Camlar: Camın ısıya dayanmasını, cam imalatı sırasında çabuk ergimesini ve devitrifikasyonun önlenmesini sağlayan bor; yansıtma, kırma, parlama gibi özelliklerini de arttırmaktadır. Bor, camı asite ve çizilmeye karşı korur. Cam tipine bağlı olarak; cam eriğinin % 0.5 ile % 0.23’ü bor oksitten oluşmaktadır. Örneğin Pyrex’de % 13,5 B2O3 vardır. Genellikle cama boraks, kolemanit, borik asit halinde karma olarak ilave edilmektedir. Otolar, fırınlar, çamaşır makineları, çanak/çömlek vb. de bu tür camlar tercih edilmektedir. ABD’de bu tür cam üreten 100’e yakın firma vardır. Biri de Corning Glass Works’dur. General Electric, Andron Hocking önemliler arasında yer almaktadır.

Seramik Sanayii

Emayelerin vizkozitesini ve doygunlaşma ısısını azaltan borik oksit % 20’ye kadar kullanılabilmektedir. Özellikle emayeye katılan hammaddelerin % 17-32’si borik oksit olup, sulu boraks tercih edilir. Bazı hallerde borik oksit veya susuz boraks da kullanılır. Metalle kaplanan emaye onun paslanmasını önler ve görünüşüne güzellik katar. Çelik, aluminyum, bakır, altın ve gümüş emaye ile kaplanabilir. Emaye asite karşı dayanıklılığı arttırır. Mutfak aletlerinin çoğu emaye kaplamalıdır. Banyolar, kimya sanayi teçhizatı, su tankları, silahlar vb. de kaplanır. 1997 yılında Batı ‘nın seramik endüstrisinin borat tüketimi 69.000 ton civarında gerçekleşmiştir. Seramiği çizilmeye karşı dayanıklı kılan bor, % 3-24 miktarında kolemanit halinde sırlara katılır.

Temizleme ve Beyazlatma Sanayii

Sabun ve deterjanlara mikrop öldürücü (jermisit) ve su yumuşatıcı etkisi nedeniyle % 10 boraks dekahidrat ve beyazlatıcı etkisini artırmak için toz deterjanlara % 10-20 oranında sodyum perborat katılmaktadır.

Çamaşır yıkamada kullanılan deterjanlara katılan sodyum perborat (NaBO2H2O2.3H2O) aktifbir oksijen kaynağı olduğundan etkili bir ağartıcıdır. Perboratların çamaşır yıkamada klorlu temizleyicilerin yerini alması sıcak veya soğuk su kullanımına bağlıdır. Çünkü perboratlar ancak55 °C’nin üstünde aktif hale geçerler. Ancak, ABD’de kullanılan aktivatör(tetracetylethylenediamine) kullanımı ile bu sorun giderilmeye çalışılmıştır. 1997 yılı deterjan sanayiindeki bor tüketimi; Batı Avrupa’da 242.000 ton ve Kuzey Amerika’da ise 21.000 ton’dur. Batı Avrupa’da tüketilen borun % 35’i, Doğu Avrupa’da ise %5’i deterjan sanayiinde kullanılmaktadır. Dünya perborat talebinin %86’sı Batı Avrupa tarafından tüketilmektedir.

Yanmayı Önleyici (Geciktirici) Maddeler

Borik asit ve boratlar selülozik maddelere, ateşe karşı dayanıklılık sağlarlar. Tutuşma sıcaklığına gelmeden selülozdaki su moleküllerini uzaklaştırırlar ve oluşan kömürün yüzeyini kaplayarak daha ileri bir yanmayı engellerler.Ateşe dayanıklı madde olarak selülozik yalıtım maddelerinin kullanımı borik asit artmasına yol açmıştır. ABD’de kullanılmakla birlikte, son yıllarda çok fazla yaygınlaşmamıştır.Bor bileşikleri plastiklerde yanmayı önleyici olarak giderek artan oranlarda kullanılmaktadır. Bu amaç için kullanılan bor bileşiklerinin başında çinko borat, baryum metaborat, borfosfatlar ve amonyum fluoborat gelir.

Tarım

Bor mineralleri bitki örtüsünün gelişmesini artırmak veya önlemek maksadıyla kullanılmaktadır. Bor, değişken ölçülerde, birçok bitkinin temel besin maddesidir. Bor eksikliği görülen bitkiler arasında yumru köklü bitkiler (özellikle şeker pancarı) kaba yoncalar, alfaalfalar, meyve ağaçları, üzüm, zeytin, kahve, tütün ve pamuk sayılmaktadır. Bu gibi hallerde susuz boraks ve boraks pentahidrat içeren karışık bir gübre kullanılmaktadır. Bu da, suda çok eriyebilen sodyum pentaborat (NaB5O8.5H2O) veya disodyum oktaboratın (Na2B8O13) mahsulün üzerine püskürtülmesi suretiyle uygulanmaktadır.

Bor, sodyum klorat ve bromosol gibi bileşiklerle birlikte otların temizlenmesi veya toprağın sterilleştirilmesi gereken durumlarda da kullanılmaktadır.

Metalurji

Boratlar yüksek sıcaklıklarda düzgün, yapışkan, koruyucu ve temiz, çapaksız bir sıvı oluşturma özelliği nedeniyle demir dışı metal sanayiinde koruyucu bir cüruf oluşturucu ve ergitmeyi hızlandırıcı madde olarak kullanılmaktadır.

Bor bileşikleri, elektrolit kaplama sanayiinde, elektrolit elde edilmesinde sarf edilmektedir. Borik asit nikel kaplamada, fluoboratlar ve fluoborik asitler ise; kalay kurşun, bakır, nikel gibi demir dışı metaller için elektrolit olarak kullanılmaktadır. Alaşımlarda, özellikle çeliğin sertliğini artırıcı olarak kullanılmaktadır. Bu konuda ferrobor oldukça önem kazanmıştır. Çelik üretiminde 50 ppm bor ilavesi çeliğin sertleştirilebilme niteliğini geliştirmektedir.

Nükleer Uygulamalar

Atom reaktörlerinde borlu çelikler, bor karbürler ve titanbor alaşımları kullanılır. Paslanmaz borlu çelik, nötron absorbanı olarak tercih edilmektedir. Yaklaşık her bir bor atomu bir nötron absorbe etmektedir.

Atom reaktörlerinin kontrol sistemleri ile soğutma havuzlarında ve reaktörün alarm ile kapatılmasında (10B) bor kullanılır.

Ayrıca, nükleer atıkların depolanması için kolemanit kullanılmaktadır.

Enerji Depolama

Termal storage pillerindeki, Sodyum Sülfat ve su ile yaklaşık %3 ağırlıktaki boraks dekahidratın kimyasal karışımı gündüz güneş enerjisini depolayıp, gece ısınma amacıyla kullanılabilmektedir. Ayrıca, binalarda tavan malzemesine konulduğu takdirde güneş ışınlarını emerek, evlerin ısınmasını sağlayabilmektedir.

Ayrıca, bor, demir ve nadir toprak elementleri kombinasyonu (METGLAS) % 70 enerji tasarrufu sağlamaktadır. Bu güçlü manyetik ürün; bilgisayar disk sürücüleri, otomobillerde direkt akım- motorları ve ev eşyaları ile portatif güç aletlerinde kullanılmaktadır.

Ayrıca otomobillerde antifriz olarak ve hidrolik sistemlerde de kullanılmaktadır.

Atık Temizleme

Sodyum borohidrat, atık sulardaki cıva, kurşun, gümüş gibi ağır metallerin sulardan temizlenmesi amacıyla kullanılmaktadır.

Yakıt

Sodyum tetraborat, özel uygulamalarda yakıt katkı maddesi olarak kullanılmaktadır. Daha önce Amerikan Donanması tarafından uçak yakıtı olarak kullanılmıştır.

Karboranlar için Amerikan Deniz Araştırma Ofisi ve Amerikan Ordusu tarafından katı roket yakıtı olarak kullanılması için araştırmalar yapılmıştır. Şu anda Amerikan askeri ihtiyacı ise Callery Chemical Co. tarafından işletilmekte olan tesisten karşılanmaktadır. Diboran (B2H6) ve Pentaboran (B5H9) gibi bor hidratlar; uçaklarda yüksek performanslı potansiyel yakıt olarak araştırılmışlardır. Boraneler Hidrojenle karşılaştırıldığında daha yüksek performansla yanmaktadır. Fakat onlar, pahalı, toksik ve yakıldığında açığa çıkan bor oksit çevresel açıdan uygun değildir. Amerikan Hükümeti, 1950 sonlarında borlu yakıtlar için 300 milyon US $ ayırmıştır, ancak program 1960 başlarında iptal edilmiştir.

Sağlık

BNCT (Boron Neutron Capture Therapy) kanser tedavisinde kullanılmaktadır. Özellikle; beyin kanserlerinin tedavisinde hasta hücrelerin seçilerek imha edilmesinde kullanılmakta ve sağlıklı hücrelere zararının minimum düzeyde olması nedeniyle tercih nedeni olabilmektedir. Ayrıca, insan vücudunda normalde bulunan bor, bazı ülkelerde tabletler şeklinde üretilmeye başlanmıştır.

Diğer Kullanım Alanları

Ahşap malzeme korunması için sodyum oktaborat kullanılır. % 30’luk sodyum oktaborat çözeltisi ile muamele görmüş tahta malzeme yavaş yavaş kurutulursa bozunmadan ve küllenmeden uzun süre kullanılabilir.

Silisyum üretiminde bor triklorür, polimer sanayiinde, esterleme ve alkilleme işlemlerinde ve etil benzen üretiminde bor trifluorür katalizör olarak kullanılmaktadır.

Bor karbür ve bor nitrür; döküm çeperlerinde yüksek sıcaklığa dayanıklı (refrakter) malzeme püskürtme memelerinde de aşınmaya dayanıklı (abrasif) malzeme olarak kullanılan önemli bileşiklerdir.

Araçların soğutma sistemlerinde korozyonu önlemek üzere boraks, antifiriz karışımına katkı maddesi olarak da kullanılır.

Tekstil sanayiinde, nişastalı yapıştırıcıların viskozitlerinin ayarlanmasında, kazeinli yapıştırıcıların çözücülerinde, proteinlerin ayrıştırılmasında yardımcı madde boru ve tel çekmede akıcılığı sağlayıcı madde, dericilikte kireç çöktürücü madde olarak boraks kullanılmaktadır.

Bor kimyası

Bor elementi boş bir p orbitaline sahip olduğu için elektronca fakirdir. Bu nedenle genelde lewis asidi olarak davranır, başka bir deyişle elektron zengini bileşiklerle kolayca bağlanarak elektron ihtiyacını giderir. Ayrıca bor, metal olmayan elementler arasında en düşük elektronegativiteye sahip olduğundan reaksiyonlarda genelde elektronlarını kaybeder, başka bir deyişle yükseltgenir.

Borun temel cevherleri; kernit (Na2B4O7.4H2O), boraks (Na2B4O7.10H2O), kolemanit (Ca2B6O11.5H2O) ve uleksit (NaCaB5O9.8H2O) gibi boratlardır. Bor elementi, periyodik sistemin 3. grubunun başında yer alır. Elmastan sonra en sert madde olan ametal bor gri-siyah kristalin veya amorf mikrokristalin, yeşilimsi sarı renkli bir yapıda olup başlıca özellikleri aşağıdaki gibidir.

  • Periyodik sırası : 5
  • Atom ağırlığı : 10.82 g/mol
  • Izotopları
    • 10B : % 19.57
    • 11B : % 80.43
  • Termik nötron absorbsiyon kesidi
    • 10B : 40.10 barn
    • 11B : 07.5 barn
  • Kristal yapısı : Tetragonal-Hekzagonal
  • Yoğunluğu
    • Kristalin : 2.33 g/cm3
    • Amorf : 2.34 g/cm3
    • Erime Noktası : 2190 °C (-20 °C)
  • Sertliği : 9.3 Mohs

Bor bileşiklerinin yaygın kullanımları ve borun element olarak erken tanımlanmış olmasına karşın, bor kimyası çalışmaları nispeten kısıtlı bir alanda sürdürülmüştür. Bunun nedenleri, bor bileşiklerinin hidroliz veya oksidasyona yönelik stabil olmayan nitelikleri ve malzemelerin birçoğunun kullanımındaki yapısal zorluklarıydı. Nihayet Stock, ünlü deneysel vakum tekniğini geliştirince bor kimyasının araştırılmasında yeni bir kapı aralandı.

Grup IIIA elementlerinden sadece bor bir ametaldir. Bu gruptaki diğer elementler; alüminyumgalyumindiyum ve talyumdur. Bor, gruptaki diğer elementlerden çok daha küçük bir atomdur. Bu durum, ametal bor ve metal özellikteki diğer grup elemanları arasında belirli farklılıklara neden olur.

Ga, In ve Tl’un atom büyüklükleri periyodik sınıflandırmada de atom yarıçapı bu elementlerin artan atom numaralarıyla birlikte artmaz. Bu elementlerin göreceli şekilde küçük oluşları gruptan aşağı inerken bile beklenen şekilde azalmayan nispeten yüksek iyonizasyon potansiyeli içermelerine neden olur.

Dünyanın en zengin boraks yatakları Türkiye‘nin orta ve batı bölgeleridir. Balıkesir‘de Sultançayırı ve BigadiçEskişehir‘de Seyitgazi (Kırka) ve Kütahya‘da Hisarcık ve Emet önemli çıkarım alanlarıdır.

Türkiye’de büyük çapta boraks üretimi, 1968’de Bandırma‘da Etibank Boraks ve asitborik fabrikalarında, önce kolemanitten başlayarak yapılmıştır. Öğütülmüş kalsine kolemanit, Na2CO3 ve NaHCO3 ile reaksiyona sokulur, tepkime sonucu oluşan CaCO3 çamurunun süzülmesiyle geriye kalan ana çözelti kristallendirilir, ayrılan kristaller kurutulur ve torbalanır.

ABDKaliforniya‘da bazı tuzlu su çözeltilerinde % 2,0 kadar boraks bulunur. Borakslı göllerden itibaren sadece bir kristallendirme işlemiyle elde edilen üründe, sodalı su ile yapılan tekrar kristallendirmeler yardımıyla saf hale getirilir. Borik asitin zayıf bir asit olması nedeniyle boraks, su etkisiyle kısmen hidrolize uğrar; dolayısıyla meydana gelen boraks kristallerinin bir kısmının hidrolizini önlemek için, boraksın sodyum karbonat eşliğinde kristallendirilmesi gerekir.2(2CaO.3B2O3) + 4NaHCO3 + Na2CO3 + 28H2O › 3Na2B4O7.10H2O + 4CaCO3 + CO

Add to cart